16 NİSANI ANLAMAK İÇİN GEÇMİŞİ ANLAMAK GEREKLİ
Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz Radyo Gerçek'te Türkiye gündemi ve Samsun'a dair hedeflerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu, 16 Nisan Referandum ile Yeni Anayasa'nın gereklili
17 Mart 2017 - 20:02
Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz Radyo Gerçek'te Türkiye gündemi ve Samsun'a dair hedeflerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu, 16 Nisan Referandum ile Yeni Anayasa'nın gerekliliğini anlattı.
Ülkede yıllardır sıkıntı oluşturan vesayet sistemi konusunda görüşlerini açıklayan Başkan Yusuf Ziya Yılmaz, geçmişte ülke yöneticilerinin tutumuyla ilgili örnek vererek, “Ben sizin olmanız istediğiniz gibi değil ben kendi olmayı istediğim gibi bir gelecek kurgumu sizden talep etmeliyim ve siz de bunu yerine getirmelisiniz’ diyen bir karşılıklı diyalog hiçbir zaman için milletin lehine gelişmedi” dedi.
“Ülkeyi yönetenler özellikle vesayet kurumları, bürokraside, askeri alanda, yargının çeşitli kademelerinde ve yüksek yargılarda oldu” diyen Yılmaz, “Bunlar, bu millet aslında kendisinin nasıl yönetileceğini gelecek ve beklentiyle ilgili kurgu ile beklentilerini doğru saptayamaz. Biz bu ülkenin geleceğinin nasıl olacağıyla ilgili şeyleri biz düşünebiliriz. Bunları biz önerebiliriz. Bunlarla ilgili kavramları hükmettiğimiz medyayla, çeşitli etkileşim araçlarıyla birlikte bu millete biz empoze edebiliriz. Bunun dışında bir yönetim gelip de bu ülkede söz söylemesi, söz konusu olursa onu da ihtilallerle deviririz, olması gereken gelecek projeksiyonlarının proje müellifi biziz’ dediler. Dolayısıyla egemenlik kayıtsız şartsız milletin hiç olamadı. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olursa, bu millet nasıl idare edileceğini bilmediği için hata yapar diye milletine güvenmeyen bir yönetsel oligarşi oluştu bu ülkede.” diyerek halkına güvenmeyen bir yönetim sisteminin ülkede var olduğuna dikkat çekti.
TAM BAĞIMSIZLIK HİÇ OLMADI
Başkan Yılmaz’ın konuşmasından bazı başlıklar şöyle; “1923'ten beri Türkiye bunu hiç değiştiremedi” diyen Yılmaz, tamam bağımsızlık ve ülkenin iktisaden güçlenmesinin önemine değinerek örnekler verdi.
“Tam bağımsızlığa geleyim şimdi. Tam bağımsız olabilmeniz için iktisaden güçlü olmanız gerekir. İhtiyacınız olanları kendinizin üretmesi lazım hatta başkalarının ihtiyacı olanları da üretip onlara satıp, sizin üretme gereği duymadığınız bazı şeyleri de başkalarından satın alabileceğiniz zenginliğe gelmediğiniz sürece, tam bağımsızlıktan söz etmeniz çok teorik kalabilecek bir şey. Bunu gerçekleştirmek hiçbir zaman mümkün olmadı.”
İKTİSADİ GÜCÜMÜZÜ ALMALIYIZ
“Dolayısıyla tam bağımsızlıkla ilgili konuya gelmişken bununla ilgili örnekler vermek istiyorum. Benim hayatımda yaşadığım aşağı yukarı 40’ı aşkındır süredir sürdürdüğüm kamu hizmeti sürecinde yaşadığım bir örneği anlatmak istiyorum. Raylı sistemi biz 2010 yılının 10. ayında hizmete aldık. 2009 senesinde bizden önce raylı sistemi hizmete alan Kayseri Büyükşehir Belediyesi vardı. İstanbul, Eskişehir, İzmir’de raylı sistem yapıyordu. Dünya da 5 tane raylı sistem üreticisi vardı. Bu 5 tane firma raylı sistem trenlerinin fiyatlarını kendi aralarında belirliyorlardı. 2 milyon 200 Euro’ya trenleri aldık. Aradan 5 sene geçti. 2014 yılında trenlere insanlar sığmamaya başladı. İlave tren ihtiyacı doğdu. Bu firmalar, bu defa daha yüksek fiyatlar verdiler. 3 milyon Euro gibi. Fiyat araştırmasının ardından daha düşük fiyata aldık Çin’den aldık, tramvay sayısını 21’e yükselttik. Yeni projeler ve potansiyel artınca yine tramvay sayısı yetmeye ye başladı. Bu sefer yerli trenle ilgili teşebbüsleri araştıralım dedik. Bursa'da Durmazlar diye firmayı bulduk. Anlaştık, 2010 senesinde 2 milyon 200 bin Euro’ya aldığımız trenleri 1.5 milyon Euro’ya yerli firmadan aldık. Yerli üretimle büyük bir tasarruf ettik. Siz iktisaden güçlü olmadığınız sürece tam bağımsız olamazsınız. İktisaden bağımsız olabilmeniz için güçlü bir iktidarınızın olması lazım. Güçlü bir hükümetinizin olması gerekli. Gelecek öngörüleri ve gelecek umutları olan, ekonomisini ve onun dışındaki bütün sosyal hayata gelecek umutları pompalayabilen bir kalıcı, istikrarlı bir hükümetinizin ve devletinizin olması lazım. Türkiye'de bu hiç olmadı ki.”
ÜLKEDEKİ VESAYET SİSTEMİ
“Türkiye'de 1950'den bu yana olan ihtilalleri bir sayalım. 1960'ta ihtilal oldu, 1971'de, 1980'de ihtilal oldu. 1997'de 28 Şubat oldu, 2007'de 27 Nisan'da elektronik muhtıra oldu. Sürekli bir vesayet kurumu bir dakika ya böyle değil şöyle yapacaksınız diyen birileri bu hep muhtırayı ya da mücadeleyi askerlerle yaptı ama askerlere yaptıran başka odaklar vardı. Bu odakların kökü dışardaydı. En son yaşadığımız FETÖ hadisesinin yarattığı travmayı düşünün örneğin. FETÖ hadisesi sadece içerdeki bir avuç kandırılmış askerin yaptığı bir hadise mi? Değil. FETÖ'nün zaten kendisi dışarıda. Kendi bağlantıları dışarıda. Askeri bürokrasisi içindeki bazı hainleri, Türk subayı olmakla alakası olmayan bazı unsurlarla işbirliği yaptılar. Bu 15 Temmuz türbülansını bu ülkeye yaşattılar. Yıllar içindeki tüm bu müdahaleler Türk ekonomisini tepetaklak etti. Türk parasının değerini dolar karşısında değer kaybettirdi. Türkiye her defasında fakirleşti.
16 NİSANI ANLAMAK İÇİN GEÇMİŞİ ANLAMAK GEREKLİ
“Şimdi 16 Nisan'ı anlatmam için bunları anlatmam lazım. Başımıza gelmiş olayların tümü mevcut anayasayla, ülkemizdeki hükümet etme anlayışıyla ilgili sorunların başını çekiyordu. Bir kere sistem kendi içinde tepesinde bir vesayet kurumu bulunduruyor. Bir üst akıl var. Siyasetçiyi hep değersizleştiriyor. Halbuki siyaset millete hizmet etme aracı. Bu vesayet kurumunun içinde yüksek yargı organları var, askeri bürokrasi var medya var. Onların işbirliği var. Bunların dışarıdaki bağlantıları var. Bunların Büyük tröstlerin finanse ettiği bir mekanizma var. Tam bağımsız Türkiye'yi hiçbir zaman inşa etmenizi, milletin egemenliğinin kurulmasını hiçbir istemiyorlar. Sistem bu. Mevcut anayasa da bu. Milletine güvenmeyen bir sistem olduğu için kendi içinde çek balans sistemleri kuruyor. Sistemi iki başlı inşa ediyor. Cumhurbaşkanını çok yetkili kılıyor ama sorumlu kılmıyor. Çok yetkili birini bu çok güçlü olsun bizim adamımız olsun. Neredeyse yargılanmamış başbakan yok. Yetkileri var ama yetkileri oranında sorumluluğu da olan bir başbakan var. Hiçbir sorumluluğu olmayan ama yetkileri geniş, bir de kafası bozulunca başbakanın kafasına anayasa kitapçığını atan bir Cumhurbaşkanı oluyor. Bu Cumhurbaşkanı sistemin bekçisi gibi egemen güçler tarafından oraya konuyor ve o sistemi sürekli kontrol ediyor. Aman millet yanlış yapar, bu siyasetçi denen zümre yanlış yapar diyen bir anlayış var. Bu anlayış 16 Nisan'dan sonra tarihin çöplüğüne atılıyor. Olay bu. 16 Nisan'ın önemi bu. Bu bir kere ülkede iki başlı sistemi de ortadan kaldırıyor. Cumhurbaşkanın farklı telden başbakanını farklı telden çaldığı bir sistem artık bitmeli.”
şokhaber.net
Ülkede yıllardır sıkıntı oluşturan vesayet sistemi konusunda görüşlerini açıklayan Başkan Yusuf Ziya Yılmaz, geçmişte ülke yöneticilerinin tutumuyla ilgili örnek vererek, “Ben sizin olmanız istediğiniz gibi değil ben kendi olmayı istediğim gibi bir gelecek kurgumu sizden talep etmeliyim ve siz de bunu yerine getirmelisiniz’ diyen bir karşılıklı diyalog hiçbir zaman için milletin lehine gelişmedi” dedi.
“Ülkeyi yönetenler özellikle vesayet kurumları, bürokraside, askeri alanda, yargının çeşitli kademelerinde ve yüksek yargılarda oldu” diyen Yılmaz, “Bunlar, bu millet aslında kendisinin nasıl yönetileceğini gelecek ve beklentiyle ilgili kurgu ile beklentilerini doğru saptayamaz. Biz bu ülkenin geleceğinin nasıl olacağıyla ilgili şeyleri biz düşünebiliriz. Bunları biz önerebiliriz. Bunlarla ilgili kavramları hükmettiğimiz medyayla, çeşitli etkileşim araçlarıyla birlikte bu millete biz empoze edebiliriz. Bunun dışında bir yönetim gelip de bu ülkede söz söylemesi, söz konusu olursa onu da ihtilallerle deviririz, olması gereken gelecek projeksiyonlarının proje müellifi biziz’ dediler. Dolayısıyla egemenlik kayıtsız şartsız milletin hiç olamadı. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olursa, bu millet nasıl idare edileceğini bilmediği için hata yapar diye milletine güvenmeyen bir yönetsel oligarşi oluştu bu ülkede.” diyerek halkına güvenmeyen bir yönetim sisteminin ülkede var olduğuna dikkat çekti.
TAM BAĞIMSIZLIK HİÇ OLMADI
Başkan Yılmaz’ın konuşmasından bazı başlıklar şöyle; “1923'ten beri Türkiye bunu hiç değiştiremedi” diyen Yılmaz, tamam bağımsızlık ve ülkenin iktisaden güçlenmesinin önemine değinerek örnekler verdi.
“Tam bağımsızlığa geleyim şimdi. Tam bağımsız olabilmeniz için iktisaden güçlü olmanız gerekir. İhtiyacınız olanları kendinizin üretmesi lazım hatta başkalarının ihtiyacı olanları da üretip onlara satıp, sizin üretme gereği duymadığınız bazı şeyleri de başkalarından satın alabileceğiniz zenginliğe gelmediğiniz sürece, tam bağımsızlıktan söz etmeniz çok teorik kalabilecek bir şey. Bunu gerçekleştirmek hiçbir zaman mümkün olmadı.”
İKTİSADİ GÜCÜMÜZÜ ALMALIYIZ
“Dolayısıyla tam bağımsızlıkla ilgili konuya gelmişken bununla ilgili örnekler vermek istiyorum. Benim hayatımda yaşadığım aşağı yukarı 40’ı aşkındır süredir sürdürdüğüm kamu hizmeti sürecinde yaşadığım bir örneği anlatmak istiyorum. Raylı sistemi biz 2010 yılının 10. ayında hizmete aldık. 2009 senesinde bizden önce raylı sistemi hizmete alan Kayseri Büyükşehir Belediyesi vardı. İstanbul, Eskişehir, İzmir’de raylı sistem yapıyordu. Dünya da 5 tane raylı sistem üreticisi vardı. Bu 5 tane firma raylı sistem trenlerinin fiyatlarını kendi aralarında belirliyorlardı. 2 milyon 200 Euro’ya trenleri aldık. Aradan 5 sene geçti. 2014 yılında trenlere insanlar sığmamaya başladı. İlave tren ihtiyacı doğdu. Bu firmalar, bu defa daha yüksek fiyatlar verdiler. 3 milyon Euro gibi. Fiyat araştırmasının ardından daha düşük fiyata aldık Çin’den aldık, tramvay sayısını 21’e yükselttik. Yeni projeler ve potansiyel artınca yine tramvay sayısı yetmeye ye başladı. Bu sefer yerli trenle ilgili teşebbüsleri araştıralım dedik. Bursa'da Durmazlar diye firmayı bulduk. Anlaştık, 2010 senesinde 2 milyon 200 bin Euro’ya aldığımız trenleri 1.5 milyon Euro’ya yerli firmadan aldık. Yerli üretimle büyük bir tasarruf ettik. Siz iktisaden güçlü olmadığınız sürece tam bağımsız olamazsınız. İktisaden bağımsız olabilmeniz için güçlü bir iktidarınızın olması lazım. Güçlü bir hükümetinizin olması gerekli. Gelecek öngörüleri ve gelecek umutları olan, ekonomisini ve onun dışındaki bütün sosyal hayata gelecek umutları pompalayabilen bir kalıcı, istikrarlı bir hükümetinizin ve devletinizin olması lazım. Türkiye'de bu hiç olmadı ki.”
ÜLKEDEKİ VESAYET SİSTEMİ
“Türkiye'de 1950'den bu yana olan ihtilalleri bir sayalım. 1960'ta ihtilal oldu, 1971'de, 1980'de ihtilal oldu. 1997'de 28 Şubat oldu, 2007'de 27 Nisan'da elektronik muhtıra oldu. Sürekli bir vesayet kurumu bir dakika ya böyle değil şöyle yapacaksınız diyen birileri bu hep muhtırayı ya da mücadeleyi askerlerle yaptı ama askerlere yaptıran başka odaklar vardı. Bu odakların kökü dışardaydı. En son yaşadığımız FETÖ hadisesinin yarattığı travmayı düşünün örneğin. FETÖ hadisesi sadece içerdeki bir avuç kandırılmış askerin yaptığı bir hadise mi? Değil. FETÖ'nün zaten kendisi dışarıda. Kendi bağlantıları dışarıda. Askeri bürokrasisi içindeki bazı hainleri, Türk subayı olmakla alakası olmayan bazı unsurlarla işbirliği yaptılar. Bu 15 Temmuz türbülansını bu ülkeye yaşattılar. Yıllar içindeki tüm bu müdahaleler Türk ekonomisini tepetaklak etti. Türk parasının değerini dolar karşısında değer kaybettirdi. Türkiye her defasında fakirleşti.
16 NİSANI ANLAMAK İÇİN GEÇMİŞİ ANLAMAK GEREKLİ
“Şimdi 16 Nisan'ı anlatmam için bunları anlatmam lazım. Başımıza gelmiş olayların tümü mevcut anayasayla, ülkemizdeki hükümet etme anlayışıyla ilgili sorunların başını çekiyordu. Bir kere sistem kendi içinde tepesinde bir vesayet kurumu bulunduruyor. Bir üst akıl var. Siyasetçiyi hep değersizleştiriyor. Halbuki siyaset millete hizmet etme aracı. Bu vesayet kurumunun içinde yüksek yargı organları var, askeri bürokrasi var medya var. Onların işbirliği var. Bunların dışarıdaki bağlantıları var. Bunların Büyük tröstlerin finanse ettiği bir mekanizma var. Tam bağımsız Türkiye'yi hiçbir zaman inşa etmenizi, milletin egemenliğinin kurulmasını hiçbir istemiyorlar. Sistem bu. Mevcut anayasa da bu. Milletine güvenmeyen bir sistem olduğu için kendi içinde çek balans sistemleri kuruyor. Sistemi iki başlı inşa ediyor. Cumhurbaşkanını çok yetkili kılıyor ama sorumlu kılmıyor. Çok yetkili birini bu çok güçlü olsun bizim adamımız olsun. Neredeyse yargılanmamış başbakan yok. Yetkileri var ama yetkileri oranında sorumluluğu da olan bir başbakan var. Hiçbir sorumluluğu olmayan ama yetkileri geniş, bir de kafası bozulunca başbakanın kafasına anayasa kitapçığını atan bir Cumhurbaşkanı oluyor. Bu Cumhurbaşkanı sistemin bekçisi gibi egemen güçler tarafından oraya konuyor ve o sistemi sürekli kontrol ediyor. Aman millet yanlış yapar, bu siyasetçi denen zümre yanlış yapar diyen bir anlayış var. Bu anlayış 16 Nisan'dan sonra tarihin çöplüğüne atılıyor. Olay bu. 16 Nisan'ın önemi bu. Bu bir kere ülkede iki başlı sistemi de ortadan kaldırıyor. Cumhurbaşkanın farklı telden başbakanını farklı telden çaldığı bir sistem artık bitmeli.”
şokhaber.net
FACEBOOK YORUMLAR