ATATÜRK'ÜN LAİKLİK KAVRAMINI ANLAYABİLSEK...

ATATÜRK'ÜN LAİKLİK KAVRAMINI ANLAYABİLSEK

ATATÜRK’ÜN LAİKLİK KAVRAMINI ANLAYABİLSEK...

Türkiye’de lâiklik, sadece din ile devlet işlerinin ayrılığını ifade eden bir nitelik değil, aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan ve akılcılığı öne çıkaran temel bir uygulama olarak ortaya çıkmadı mı?. Atatürkçülükte lâiklik ilkesi devlet ve dinin ayrılığı, devletin dinsel kurallara dayanmamasıyla tam olarak açıklanabilir mi?. Lâiklik ilkesi aynı zamanda kişiye din konusunda özgürlük tanınması ve bu özgürlüğün korunması mıdır?.
Bizim anlayışımıza göre, çağdaş olma, toplum ve devlet yaşamını akla, bilime dayandırma, ancak ve ancak lâiklik ilkesinin eğitimde, siyasette, devlet ve toplum yönetiminde ve örgütlenmelerde eksiksiz uygulanmasıyla gerçekleşir.
Mustafa Kemal’de lâiklik düşüncesi, daha Kurtuluş Savaşı öncesinde vardı. Bunu o yıllarda incelediği kitaplardan anlıyoruz. Mustafa Kemal’in din anlayışı tutucu değildir. Dine inandığını belirtmektedir. Bireysel vicdanın sınırlarını aşmayan, bilimin ışıklarından geçip dupduru olmuş bir kozmik din anlayışına sahip olmaktan ve topluma da sözleriyle olsun, tutum ve davranışlarıyla olsun, böyle bir din anlayışını önermekten kendini alamamıştır. Bu anlayışı Atatürk’ün şu sözlerinde görmemiz mümkündür;
“...Bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de ulusların bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasal ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için dini araç olarak kullanmaya kalkışan kişilerin yurt içinde ve dışında bulunuşu bizi bu konuda söz söylemekten, ne yazık ki şimdilik alıkoyamıyor. İnsanlıkta din duygu ve bilgisi, her türlü boş inançlardan sıyrılarak gerçek bilim ve teknik ışığıyla arınıp olgunlaşıncaya değin, din oyuncularına her yerde rastlanacaktır.”
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, Kurtuluş savaşı sırasında din adamlarından yararlanması ve daha sonraki konuşmalarında dinin karşısında değil, dinî kötüye kullanmak isteyenlerin karşısında olduğunu belirtmesi de bize onun dine karşı olmadığını gösterir.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DEMENİN ANLAMI NEDİR?
Atatürk, Türk milletinin kendi varlığının bilincine varmasını devletin ve bağımsızlığın korunabilmesinin koşulu olarak görmüş, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında öz benliğinden uzaklaşmasının etkili olduğunu söylemiştir.
Milliyetçilik ait olduğu milletin varlığını sürdürmek ve yüceltmek için çalışmak ve bu çalışmayı gelecek kuşaklara da aktarmaktır.
Atatürk’e göre ırkı, düşüncesi ve inancı ne olursa olsun kendini Türk bilen ve Türk hisseden herkes Türk’tür.
Bu durum Atatürk’ün milliyetçilik ilkesinin ırkçılık esasına dayanmadığını gösterir. Atatürk, Türk milletini ırk esasına dayandırmadığını, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk milleti denir.’ sözüyle ifade etmiştir.
Bir insan kökeni ne olursa olsun kendini hangi millete ait hissediyorsa o milletin kimliğini taşıyor demektir. Bu yüzden Atatürk ne mutlu Türk olana değil “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” demiştir.
Atatürk milli birlik ve beraberliği milliyetçilik anlayışının temel unsurlarından biri olarak kabul etmiş, millet fertlerini sıkı bağlarla bir birine bağlayabilmek için milli birlik ve beraberliği güçlendirmeye çalışmıştır. Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılması, Türk milletinin göstermiş olduğu milli birlik ve beraberlik sayesinde olabilmiştir.
O’nu bu düşüncelerinden ötürü 76 yıl sonra bir kez daha yad ediyor, kabrinde rahat uyu atam diyoruz...