"Aydın sabrı" diye...

AYDIN SABRI VE AYRIMCILIK VİRÜSÜ 'Aydın sabrı' diye bir kavram var mı bilmiyorum ama burada kayıtlara geçsin, üstelik tanımını da yapıyorum: "Aydın sabrı cehaleti hoş görmek değil; ca

AYDIN SABRI VE AYRIMCILIK VİRÜSÜ

“Aydın sabrı” diye bir kavram var mı bilmiyorum ama burada kayıtlara geçsin, üstelik tanımını da yapıyorum: "Aydın sabrı cehaleti hoş görmek değil; cahil insanı hoş görerek onu ikna potasında tutabilme becerisidir.” Yani demem o ki bu yazıda aydına bu halkın neden mesafeli olduğunun nedenleri; itilmesi, değerlerine bir lider refleksiyle dönüştürücü akılla yanaşılma yerine ayrımcılığı körükleyen, aşağılanma hissi uyandıran reflekslerle yanaşılması üzerine duracağım.

Bir yazarımızın bir mitingte Yeni Osmanlıcı tezahüratı eleştirirken Osmanlıyı Batı karşısında oryantalist bir tutumla yerden yere vurdu; "Hoca alıp bunları götürse de biz ileri baksak" sözüyle de ayrımcılığa benzinle gitti. Bu tutum ayrımcılığı tetikleyen, aydın refleksiyle bağdaşmayan bir durum. Bu andan itibaren bütün yazıdaki ikna eden büyü bir anda bozuluyor yerine dogmatik taraftarlık başlıyor. Bizi geri bırakan unsurlarla mücadele edecek olan aydınımızın yol göstericiliği olmazsa ya davulcuyu ya da zurnacıya teslim oluyoruz.

Aydının Empatik Düşünme refleksi halka göre daha gelişmiş olmalı değil mi,  o büyünün kaynağı halka daima sempatik mesafede olmak yerine uzak durmak niye? Birbirimizi toptan reddetme süreci yıkıcı moleküler parçalanma sürecine doğru yol almaya başlıyor. Psikolojik savaşın kara şövalyeleri kalemşorluğu değilse bu gaflet hepimizi yok edecek bir merhaleye doğru ilerliyor. Hepimiz bu gemide olduğumuz halde kim deliği büyütmeye çalışır?

Toplum neyin kara neyin kapkara neyin de alaca bulaca olduğunu ayırt edebilme becerisini maalesef bilişim çağıyla el yordamıyla da olsa çözmeye başladı; keşke aydın rehberliğiyle bu daha önce olsaydı, değerlerine dışlayıcı tutumla, ön yargıyla yanaşılmasaydı da aydınlanmasını daha hızlı gerçekleştirseydi. Aydınımız bu haliyle kendi ayağına sıkan bir tutuma sahip olmasaydı.

Kutuplaştırmaya karşı olayım derken kutuplaştıran, dindarlık yapayım derken dinden soğutan, milliyetçilik yapayım derken bölücülüğü körükleyen nice aksiyle tokat yememizin nedenlerinden biri aydın sabrından uzak tutumlarımız değil mi? Felsefenin özelliklerini anlatırken tutarlılık üzerine çok dururum. Kimseyle benzeşmek durumunda değil filozof; ama kendisiyle çelişmemesi gerekir. Aydının tutarlılığı şahsi güven bankasındaki en değerli birikiminin, inanırlığının kaynağıdır. Bunun da kaynağı mantıktır.

Batıda aydınlar güvenirliklerini artırmak ve yitirmemek için daha kapsayıcı tutarlı eleştiriler yapabilmek için ekonomi, tarih, din, psikoloji, diplomasi gibi konularda mutlaka güvenilir uzman ve danışmanlık sisteminden yararlanırlar. Kendi mantık boşluklarında kaybolmamak, inanırlıklarını yitirmemek için kendilerine saygılarından bunu yaparlar.

Hepimizi sarsan olayların seyrine göre, günü birlik hafızayla, bencil menfaatlere göre toplumsal vizyondan yoksun kararlar alıp bu gemiyi doğru rotaya oturtamayız. Hepimiz, başta aydın sorumluluğu olan, toplumun kılavuzluğuna soyunanlar daha dikkatli olmak durumunda olduğu nazik bir coğrafyada yaşadığımızın bilinciyle hareket etmeleri gerektiğine inanıyorum.