Bir mülakatta "Hayatı tek...

DEĞERLER EROZYONUYLA MÜCADELEDİR YAŞAMAK Bir mülakatta 'Hayatı tek cümlede nasıl tanımlarsınız? 'sorusu sorulsa cevaplar; girdiğin işe göre , cevap veren kişiye göre çeşit çeşit olurd

DEĞERLER EROZYONUYLA MÜCADELEDİR YAŞAMAK

Bir mülakatta “Hayatı tek cümlede nasıl tanımlarsınız? ”sorusu sorulsa cevaplar; girdiğin işe göre , cevap veren kişiye göre çeşit çeşit olurdu..

“Namerde muhtaç olmamaktır”, “para kazanmaktır”, “mutluluktur”, “tanımlanamaz sadece yaşanır”, “en iyi tasarımın peşinde koşmaktır” vb. cevaplar duymak muhtemeldir.

Daha aşkın ve kapsayıcı vizyon ifade eden cevap; “değerler erozyonuyla mücadeledir, iyiliklere odaklanarak fırsat kollamaktır.”

Bu son cevap biraz saflık olurdu diye içinizden geçiyorsa değerler erozyonuyla mücadeleniz gecikmiş ego dairesinden çıkıp henüz sosyalleşmemişsiniz demektir. Enkaz altında kalmadan farkındalık katsayısını artırmak; tedbiri elden bırakmamaktır muradımız

Vizyonumuz aslında felsefemizdir; bu açıdan soyuttur. Ana felsefemiz itici gücümüz olarak özel hayatımızdaki kırılıp dökülmelerden sonra tekrar ayağa kalktığımız ana dayanağımızdır. Bu açıdan güçlü kişilikler ve başarı hikâyelerinin kahramanlarına baktığımızda bu ana felsefeyi ya da inancı görürüz.

Bu çekirdek inanç ailede güçlü bir şekilde yerleştirilir ve değerlere dayanır. Toplumun atasözleri birer çekirdek inançtır. Mesela “sakla samanı gelir zamanı” derken “tasarruf” değerine dayanan bir tecrübeye dayalı bir inanç vurgulanmaktadır..

Sadece atasözleri değil kanunlar da değerlere dayanmaktadır. Yönetim Hukuku hocamız Esin Konanç “yönetmelikler kanunlara, kanunlar da değerlere dayanır” derdi. Yani toplumda karşılığı olmayan kanun ölü doğmuştur; uygulaması ancak dayatmayla olur ki toplumsal mutabakatın olmadığı hiçbir şey uzun soluklu olamaz.

Bu açıdan değerler şansa kazanımlar değil mücadelesi verilmesi gereken, kişiliğimizin kilit taşlarıdır. Onlardan feragat insanlıktan feragattir. Bu yönüyle her an hayatımızın ikamesi için dikkat edilmesi gereken hava su toprak değerinde vaz geçilmezlerimizdir. Küllerimizden yeniden dirileceğimiz, insanı güvenilir; teslim olunabilir kılan, insanı insan yapan, değerli kılan, mücadeleye değer, hayatın anlamı, ruhu değerlerimizdir.

Aile kendisi bir değerdir hem öyle bir değer ki diğer tüm değerlerin temellerinin atıldığı değerler okulu olarak toplumu inşa eden paha biçilemez değerlerimizden…

Son kale Çanakkale değil ailedir” Bu milleti yıkılmaz, asil yapan bu değerin etrafında olumsuz anlamda yapılan her türlü yıkıcı faaliyet asla tesadüfi değildir. Bir blog yazarı arkadaşım Arzu Ateş’in enfes bir makalesi var “Dear Brain..” diye. Orada vurguluyor “  ben evde doğarken anneannem dua ediyordu vatana millete hayırlı evlat olsun diye, Gordon dolanmış nefessiz kalmışım öldü diye bir kenara koymuşlar ki anneannem iki şaplak atmış canlanmışım. O gün bugün annem der o nefessiz kaldığı anda beyninin bazı hücreleri işlevsiz kaldı diye.

Ve devam eder yazar: “Evet der beynimde bazı noktalar eksik; mesela birilerini kıskanma, haset etme, canını yakma, küçük düşürme, böbürlenme, kin, nefret gibi duygular, ailem tarafından bana öğretilen herkesi sevip saymam titizlikle öğretildiğinden kaçacak delik arar.”

Benim de annemin mahallemizin zihinsel engelli amcasına “sakın deli dersiniz sütümü helal etmem” ikazından sonra deli kelimesi literatürümden kalkmıştır.

O yazıda devam ediyor yazarımız; “yalan söyleme, lafları eğip bükme, rüzgâra göre yön tayin etme, karşımdakinden ne koparırım, bana ne faydası olur türünden uyanıklıklarım yok der anneannemin merhametli, vicdanlı ol sözleri yüzünden. Yine onun yüzünden tembellik, işini ona buna yaptırma, başkaları üzerinden para kazanma, hak yeme duygularım hiç olmadı.

Dedem  “birilerinin hakkını yemek en büyük günah, emeğe saygı duy evladım, kul hakkıyla ayrılma şu dünyadan” sözleri yüzünden bu noktalar da eksik.. Dedem suçlu diyemiyorum bağışlamayı da ondan öğrendim. Çaresizlik ne ki o da babamın “ Allah bir kapıyı kapar diğerini açar, her şeyde bir hayır vardır, inancını yitirme yüreğini güçlü tut” sözleriyle cesaretimi toparladım..

Ya annemin “güzelliğine güvenme aklını geliştir” demesi yok mu ayaklarımın üstüne basmayı öğretti.

Son vurucu cümle final cümlesiydi; “o randevu defterimizde günü ve saati belli olmayan an geldiğinde son nefesi gönül rahatlığıyla vermemizi sağlayacak biriktirdiğimiz yürekler, sevgi aşk, insanlık, kutsal değerler bir bir yüreğimizi rahatlatacak, dudaklarımızda son tatlı gülümseme olacak… Çevremdeki örnek insanlar iyi ki var iyi ki tanıdım onları, örnek almalı onlar gibi olmaya çalışmalı. Hayat temiz, güzel duygularla, vicdanla çok daha güzel emin olun”

Şimdi herkes yukardaki değerleri taşıma ya da etrafındaki olaylardan bu değerlerin ne kadar yaşadığına bakarak değişimin yönü pozitif mi negatif mi görebilir ve buna bağlı olarak değerler erozyonunun vahametini anlayabilir.

Bu açıdan bir toplumun, bireyin geleceği, mutluluğu, özsaygı zenginliği ailede öğrendiği değerlere dayanmakta ve bu değerler için mücadeleye değer bu son kalede aldığımız pozisyona göre herkese görev düşmektedir. Toplumun her kesimi bu kaleyi korumakta işbirliği yaparak yükümüzü hafifletecektir. Yoksa herkesin kendi halinde bu yalnızlaşarak ağır sorumluluklar altında ezilip gideceği değersizleşeceği sürecin mimarları çoktan işbaşı yapmış ki bizim bu gafletimiz onların işini kolaylaştıracaktır, yok oluşumuzu hızlandıracaktır.

Romen Diplomat Djuvara, -1914’te basılan 1281-1913 yıllarını kapsayanlardan yüz tanesini kaydettiği 648 sayfalık 100 plan’nın önsözünde Osmanlı Devleti hakkında der ki:

“Dünya tarihinde, yıkılışı için böylesine yüz yıllar boyunca planlanıp projelere bağlanan bir başka devlete daha rastlamayız” (Cent Projets de la Partage de la Turquie, p.1)

Sizce bu plan ve projeler bitti mi dersiniz? Yaşadığımız olaylar size bir ipucu veriyordur. Mesele ciddi; vakit geçirmeden değerler erozyonunuzun şiddetini test edin ve mücadeleye kendinizden başlayacağınızı bilin.