Bir siyasetçi ne zaman kazanır...
SİYASETÇİ TAHLİLİ
SİYASETÇİ TAHLİLİ...
Bir siyasetçi ne zaman kazanır, ne zaman kaybeder.
Siyasetin ilkesi, ahlakı, etiği ve usulü kanunla değil, teamüllerle belirlenmektedir.
Her siyasetçi kendi usulü ile hizmet vermeye çalışır.
On yıl siyaset yapıp da, toplumda olumlu bir karşılık bulamayan siyasetçi, o topluma hizmetkâr değil yük olmuştur.
Bunun tahlil ve tespitini yapmak zor değildir.
İnsanların oturduğu çay ocaklarına, ibadet yaptıkları camileri giderek on yıllık siyasetin yansıması öğrenilebilir.
Vatandaşın, bakışı, merhabası, el sıkıp kucaklaşması, siyasetçinin toplumsal kabulünü ifade etmede yeterlidir.
Aday olamamak doğal bir sürecin sonucudur.
Aday olup seçilmemek de, belli ölçüde sıra ve süreçle ilgilidir.
Ama, kazanılmış bir pozisyonu kaybetmek, yani kazanamamak kabulü zor olan bir sonuçtur.
Kaybeden siyaset ve siyasetçi, kendini, yaptıklarını ve yap(a)madıklarını, tavrını ve tarzını sorgulamak zorundadır.
İktidara rağmen kaybetmek, topluma hizmet etmemekle veya kabalıkla izah edilir ancak.
On yol halkın vekâletini alıp da, onların yüzüne bakamamak çok acı bir son ve sonuçtur.
Toplumun yaptığı tahlili paylaşıyoruz ilave yapmadan, aksine biraz da hafifleterek.
Bir başka siyaset ve siyasetçi tipini de toplum ifade ediyor.
On yıl siyaset yapan bazı siyasetçileri de, her şeye rağmen on asır unutmuyor bu millet.
Rahmetli Menderes hâlâ yaşıyor.
Özal ve Erbakan aramızda siyasete yön vererek, siyasetçiye rehberlik yapıyor.
Dünya ölçeğinde ses getirmiş, marka siyasetçiler var.
Toplumun gönlüne, hizmet ve hürmetiyle taht kurmuş siyasetçiler ölmüyor ve onların amel defterleri de kapanmıyor.
Geçtiğimiz yaz, bir düğün merasimi için ailece gittiğimiz İstanbul'da çocuklarımla birlikte rahmetli Menderes, Özal ve Erbakan’ın kabirlerini ziyaret etmiştik.
11 yaşındaki oğlumuz Yunus ve 12 yaşındaki oğlumuz Yusuf'a, neden bu Kabirleri ziyaret ettiğimizi gözlerim yaşlanarak anlatırken, sanki anlaşmışçasına iki oğlumuz birden, "Baba! Öyleyse, Abdülhamit Padişahın da mezarını ziyaret edelim" dediler. Bu cümleyi çocuklardan duyunca konuyu ve ziyaretimizin sebebini anladıklarını fark ettim.
Bu büyük insanlar ve benzerleri millete hizmetkârlık yapmışlardır. Yavuz Sultan Selim Han'ın dediği gibi kendilerini insanların hizmetkârı olarak tanımlamışlardır.
Siyaseti yaparken millet için yorulanlar, siyasetten sonra millet içinde ve gönlünde yaşamaya devam ederler. Diğerleri de milletin yüzüne bakamaz ve milletin bakışları arasında boğulur giderler.
Onüç yıl iktidar partisinde siyaset yapan bir siyasetçi, "Bizi artık bundan sonra kimse tanımaz. Kurumlar bize iş yapmaz. Çünkü bizim işimiz bitti. Milletvekilliğimiz sona erdi" diyorsa, o siyasetçi onüç üç yıl millete değil, milletin makamı ve imkanı ile kendine çalışmıştır.
Kurumsal olarak siyaset süreci bittiği halde insanlara hizmet ediyor, dertlere çare buluyor, millet tarafından da aranıyorsa bir siyasetçi, işte o! gönüllerin vekili, insanların hizmetkârı olmaya devam etmektedir.
Toplum artık siyaseti biliyor, siyasetçiyi de tanıyor.
Siyaset kalitesini ve siyasetçi kalibresini millet anlıyor.
Bunun için de; siyasette isabet oluyor ve istikrar bulunuyor.
Eğitim seviyesi yükselen toplumumuz, hem kolayca bilgi sahibi oluyor hem de arifi bir bakışla olayların arka planlarını görüp, değerlendiriyor.
Ülkemizdeki istikrarlı siyaset süreci ve buna bağlı olarak gelişmişlik yüzdesi, milletin marifetiyle yürüyor.
Milletimiz artık siyaseti yönlendiriyor, siyasi liderleri belirliyor, siyasetçiyi de gerektiğinde övüyor, gerektiğinde de kovuyor. Yalana, harama prim vermiyor, olmayacak vaadlere de kanmıyor.
Milletin gönlünde yer bulan siyasetçi kazanmış, milletin nefretini kazanan da kaybetmiştir. Milletvekili, Belediye Başkanı veya diğer kurumsal siyaset mekanizmalarında yer almak kazanmak anlamına gelmez. Onlara "Siyasetçi" denir belki ama "Kazanmış" asla denmez.