Ferruh ÇETİN'den anılar... ZERRİN KOÇ'UN GÖZÜYLE

Ferruh ÇETİN'den anılar

Ferruh ÇETİN'den anılar...

ZERRİN KOÇ'UN GÖZÜYLE SAMSUN'UN 100 YILLIK GEÇMİŞİ ( 4 )

Romanda son olarak 1986 yılının Samsun’u dikkatimize sunulur:
“Doğu ve Batı yöresiyle birleşen kent, güneyde tepelerin eteklerine
değin yerleşimini yaymış durumda. Geçmişe dair tek iz yaşamıyor
artık. Bütün semtler, mahalleler altüst olmuş. Bahçeler kaybolmuş,
bağlar sökülmüş, havası kirlenmiş, ürünü bozulmuş, deniz suyu
zehirlenmiş, balıklar azalmış… Çoğalan binalar, inşaatlar,
insanlar, araçlar, sesler, uğultu, gürültü… Yalnız alıp verilir bir
selam da kalmamış… Kentin yerli aile sayısı bir elin parmaklarını
ya bulur ya da bulmaz. Eski yağmurlar da yok artık. Eski
dondurucu kara kışlar da. Deniz doldurula doldurula kentliden
olabildiğince uzaklaştırılmış. Samsun, sırtını denize dönüp oturan
bir insan gibi küskün, bağrı toz duman, gözü sisli.”
Romanın bir yerinde de Samsun’un iklimi anlatılır:
“Bu şehir, bir mevsimi oldum olası eksik yaşardı. İlkyaz
takvimlerde gelirdi. Aylarca kurşun rengindeydi gök. Denizi daha da koyu gri, fırtınalı, dalgalı, azgındı. Yağmur, rutubet, soğuk, sis
içindeydi. Birdenbire gelirdi yaz. Bağlar bahçeler ansızın çıkardı
ortaya. Daha önce yokmuş da bir gecede olmuşçasına.”
4.SAMSUN'DA YAŞAM 'KÜLTÜR)
Romanda bu süreç içinde insanların nasıl yaşadıkları, nasıl
eğlendikleri ve birbirleriyle ilişkilerinin nasıl olduğu, kısaca Samsun’un
kültürel yapısı da değişik görüntülerle dikkatlere sunulur. Bu konuda verilen
ilk bilgi Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar uzanır. Mesela 1915 tarihinde
bütün Türkiye’deki manzara Samsun için de geçerlidir: “Savaş yıllarıydı. Ekmek dirhem dirhem dağıtılırken, toprak fersah fersah kaybediliyordu.”  Bu ifade, bütün Türk halkının durumunu özetleyecek niteliktedir.
Romanda 1919’un Samsun’unda sosyal hayatın aynası olan semtin
Hacebe olduğunu anlarız: “Kentin en gözde mahallelerinden bir sayılan
Hacebe… Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bu mahalle, sırtını güneyde
uzanan tepelere yaslamıştı.” Kentin en işlek esnaf çarşısı Mecidiye’dir. Mecidiye dar, uzun, her iki yanında yan yana sıralanmış
dükkanlarla, Subaşı adı verilen ikinci ve daha kalabalık olan bir çarşıyla sonlanıyordu.
SAMSUN'DA SOSYAL HAYAT
 Romanda Samsun’daki sosyal hayatın görüntüsü konusunda birden 1939’a geliriz. Bu yıllardaki Samsun’un eğlence hayatı şu cümlelerle
yansıtılmaya çalışılır:
“Limanın henüz yapılmadığı bu tarihte kır kahveleri, çay
bahçeleri, sahilde yan yana uzanıyordu. Kentli en çok da bu güz
mevsiminde inmeyi yeğlerdi sahile. Islak kentin en güzel
mevsimiydi çünkü güz. Taze inci kokardı sokaklar. Üzüm kokardı,
nar kokardı. Manolyaların baygın kokusu bu mevsimde daha bir
keskinleşir, kuş cıvıltıları gün boyu kesintisiz sürerdi. Bahçelerdeki
çardakların altında nakış yapardı genç kızlar. Çeyiz hazırlarlardı.
Yeni gelinler siyah tayyör giyinir, kırmızı ruj sürünürlerdi.
Kayınvalideleriyle gezerlerdi mutlaka. Havanın kararmasıyla
çarşılardaki kepenkler iner, erkekler evlerine dönerlerdi. Sözün
senet, selamın devlet sayıldığı bu tarihlerde ramazan ayı
geldiğinde oruç tutmayanlar asla bilinmezdi. Nüfusun yüzde
yirmisini oluşturan gayrimüslimlerle gerek sosyal yaşam, gerekse
ticaret birbirine kaynaşmış, tam bir uyum içinde sürüp giderdi.”
SAMSUN'DA KITLIK GÜNLERİ
Romanda İkinci Dünya Savaşı’nda Samsun’un durumu hakkında da malumat vardır:
“Şehirde müthiş bir kıtlı baş göstermişti. Köylüden toplanan
buğday, silolarda biriktirildikten sonra gemilere yüklenerek savaş
ülkelerine gönderiliyordu. Kentteki bütün fırınlar kapatılmıştı.
Belediye yönetimindeki birkaç dağıtım merkezi, kişi başına her gün
bir dilim ekmek dağıtıyordu. (…) İki yıl sürdü bu kıtlık.”
İkinci Dünya savaşı yıllarında ayrıca kentte tifo, sıtma salgını başladığında
sapır sapır dökülmeye başlamıştı ıslak kentin insanları.
..................................................(DEVAMI YARIN)