"Her canlı ölümü tadacaktır"

EBEDİ YAŞAMAK…  'Her canlı ölümü tadacaktır' fermanı Rab'ımızın emridir

EBEDİ YAŞAMAK… 

“Her canlı ölümü tadacaktır”

fermanı Rab’ımızın emridir. Her doğan, doğumundan sonraki her nefesi ve her adımıyla ölüme doğru ilerlemektedir. Bizim toplumumuzun geleneksel yaklaşımlarından birisi de çocukları ölümle korkutmak, ölülerden uzaklaştırmak üzerinedir. Mezarlıklardan korkulur, çünkü böyle yetiştirilmiştir çocukluk döneminden itibaren insanlar. Hâlbuki mezarlıklarda yatanlar cansız ve bu nedenle de zararsızdır, oralardan ibret alınır.
Korkulacaksa insanların yaşayanlarından korkulur, zarar gelecekse yaşayanlarından zarar gelir ve  zarar görülür. Çocuklar korkutulacaksa, zararlı insanlardan korunmaları için korkutulmalı, zararlı insan olmamaları için de uyarılmalıdır. Mademki, her canlı ölümü tadacak ve mukadder olan bu sonla karşılaşılacak, öyleyse bundan korkmak yerine hazırlık yapıp alışmak ve çocukları bu gerçeğe alıştırmak gerekir.
Savaş içinde bulunan Ortadoğu ülkelerinde çocukların nasıl toplarla ve mermilerle dans ettiklerini, hiç tereddüt etmeden ölüme meydan okuduklarını görürüz. Onların da canları ve malları, anneleri ve babaları, yaşam arzuları ve hayat heyecanları var ama tüm bunlara rağmen değerleri için ölümle dans etmekten hiç çekinmiyorlar. Çünkü ölümün korkulacak bir son değil, ölümle başlayacak gerçek hayata geçmek için bir vakıa olduğunu biliyorlar, öyle öğrenmiş, öyle yetiştirilmişler.
Ölümsüzlüğün ölümle gerçekleşecek olduğunu bilmek, ölüme seve seve gitme heyecanını yaşatır. Bazı insanlar yaşlanmaktan korkarlar, bu korku sahibi olanlar yaşlarını hatırlamak bile istemezler. Her gün aynaya bakarak henüz genç olduklarına, bedenlerinin yıpranmamış, ciltlerinin bozulmamış olduğunu delil göstererek kendilerini inandırırlar. Ölümün gelmesinin vücudun yıpranmasına, cildin bozulup bozulamamasına, kişinin hasta olmasına veya çok sağlıklı olmasına bağlı olmadığını düşünmezler bile ölümden korkanlar. Her şey yolunda olsa bile ölüm gelir, kapıyı çalar beklenmedik bir zamanda.
Ölüm bir gerçekse ve bu gerçekle herkes mutlaka yüzleşecek ve karşılaşacaksa, o zaman ölümden sonrasını hesaba katmak gerekir. Ölümsüzlük için ölüme meydan okuma yerine ölümden sonra yaşamanın yolunu bulmak en akıllıca olur.
Hiç yaşlanmamak, diğer bir anlatımla ölümsüz olmak, dünyada ölüm sonrası için bir hayat yaşamakla gerçekleşir ancak. Kur’an-ı Kerimde Yüce Allah, ölüm sonrasına azık hazırlanmasını buyurmuştur. Dünyadaki hayatın bakileşmesi, yapılan işlerin ve amellerin ebedileşmesiyle hayatın ölümsüzlüğü elde edilir.
Peygamberimiz, Salih evlat yetiştirenlerin, ameli Salih(Sadaka-i Cariye) işleyenlerin, faydalı ilim öğretenlerin ve bırakanların amel defterlerinin kapanmayacağını bildirmiştir. Bu beyanıyla Peygamberimiz, ölümsüzlüğü anlatmış, ölümden sonra yaşamanın şifresini vermiş, hiç yaşlanmamanın kurallarını belirtmiştir.
Hiç yaşlanmamak ve ölümsüz olmak için, öldükten sonra hayırla yâd edilecek eserler ve izler bırakmak, insanlara faydalı olup, hayır dua almak lazım gelir. Dünya için değil, ahireti hesaba katarak konuşmak, çalışmak ve kulluk etmek gerekir.