Kişilik, en büyük...

KİM OLDUĞUNU UNUTMA! Kişilik, en büyük şikâyetidir insanın… Kendisi olamaması, özenti, başka kabuklara bürünme ve ne oldum delisi öyle hafife alınacak bir hastalık değil

KİM OLDUĞUNU UNUTMA!

Kişilik, en büyük şikâyetidir insanın…

Kendisi olamaması, özenti, başka kabuklara bürünme ve ne oldum delisi öyle hafife alınacak bir hastalık değil.

Bu gittikçe artan, sürekli değişen bir hastalık, öyle kurtulamazsınız hemen. Her kişinin kendi kişiliğinin en iyi sürümü olduğunu bilmesi gerekir. Özenmek bir konuda iyidir, iyi kişilere özenirseniz bu size artı özellikler katabilir. Ama tamamen siz olmaktan çıktığınızda bir başkası gibi konuştuğunuzda ya da hareket ettiğinizde bu sizde kişilik kaybına neden olur ve her dönem bir başkası olursunuz!

Çok iyi tanıdığınız insanları bir gün farklı kişilikte başka bir zaman farklı kişilikte görmüyor muyuz? Çok karşılaştığımız bir şey; Bir mevki sahibi olduğunda yahut farklı kişiler farklı ortamlara karıştığında kendi olmaktan çıkıyor başkası oluyor… Siz onu ne kadar iyi tanırsanız tanıyın o o kişi değil!

Bazen insan kabuğunu kırmalı, hep aynı kalmamalı. Fikir olarak, düşünce olarak insanlar mutlaka her saniye sürekli yeni yeni şeyler öğrenmeli... Bazen hayat sizi başka bir insana dönüştürüyor olabilir. Ama kendi olmalı insan, kendi giysisine bürünmeli. Hatta dikişini bile kendi atmalı. Ama yamuk olmuş, ama eğri olmuş, olsun bu kendimin benim demeli insan... Başka yüzlere bürünüp gül bahçesi olmaktansa kendi çamurunda kuru bir odun olmalı…

Ama kendi olmalı…

Bakıldığında kendileri, bazı kurslara katılıp bu kursların neticesinde güzel ve etkili konuşma, güler yüzlü davranıyormuş gibi yapma, iyi giyinme kendini pazarlama, para ve mevki karşılığında başkalarını pohpohlama, insanların problemleriyle ilgileniyormuş gibi davranma!

Bunların amacı para kazanmak ise kendisine ne derece faydalı olduğunu düşünüyorsanız hiç bir faydası yok. Aksine tamamen faydasız. Çünkü kendi olmaktan çıkmış sürekli bu insanlar değişime uğrarlar ve sanki içlerine farklı farklı canavarlar girmiş, sanki belli bir zaman sürecince onlara bürünürler. Kendi menfaatleri için her şeyi her çirkinliği denerler.

İnsanoğlunun yaratılışta ona verilen model ona en uyumlu modeldir.

Çünkü her şeyi en iyi düşünen ve her şeyi en iyi şekilde yaratan rabbimiz “Secde” ayetinin 7. suresinde gecen ''Yarattığı her şeyi güzel yaratan'' Rab’bimiz insanoğluna ona yakışacak en güzel modeli verdiğinin bir delilidir. Kendini bilen bir insan hizmet eder, çalışır üretir, bir mevkiye üst makamlara yükselebilir… Ancak o eskiden kalma saf ve temiz duygularını prestijini kaybetmez. Bizim Karadeniz’de bir tabir vardır, ''Falancanın oğlu kara lastiği yirtuk ceketilan gitti, ne adam oldi'' Burada ''adam oldu'' tabiri çok önemli. Eskisi gibi o saf temiz yürekli, o geldiği yeri unutmayan adam olmak mı? Yoksa o; Eski halini bir eziklik olarak düşünüp hırs öfke kıskançlık duygularına bürünüp, daima haksız kazanç, insanları aldatarak üzerlerine basa basa yükseğe tırmanan adam olmak mı?

O geriye dönüp arkasında bıraktığı insanlara faydalı bir adam olmak, birde onların yük olabileceği düşüncesi ile geriye dönüp bakmadan daima ilerleyen insanlar var. Bu iki adam olmak kavramı arasında çok büyük farklılıklar var. Sonradan edindiği kişilik ve iletişim teknikleriyle ne kadar yükselirse yükselsin, hangi mevkiye gelirse gelsinler, insanlardan asla samimi bir saygı göremezler… Çünkü bazen söyledikleri, yapmış olduğu hareketler birbiriyle uyumlu olmaz. Bu da onu yapmacık bir insan sahte kişiliğe bürünen olarak ele verir ve bu birçok insanı kendinden soğutur… Kendisi gibi çıkarcı ve yapmacık insanlar hariç tabi ki!

Onlar sürekli kokuşmuş bir peynirin etrafında gezinen sinekler gibi onu sararlar… Oysa insan onun yaptığında, konuştuğunda daima çevresinden takdir toplar.  Evet, çıkarmalı artık insan o üzerinden o temiz sandığı fakat kirli olan giysisini.

Çıkarıp atmalı…

İçinde saklı kalan o temiz giysiye bürünmeli ya da Hz Mevlana'nın söylediği gibi "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol"

Erdem Avcı