KÖY ENSTİTÜLERİNİ KUTLARKEN

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞU VE AMAÇLARI'NIN YILDÖNÜMÜNÜ KUTLARKEN 17 Mart 1940 Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümüdür

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞU VE AMAÇLARI’NIN YILDÖNÜMÜNÜ KUTLARKEN

17 Mart 1940 Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümüdür. Türk Milletine kutlu olsun diyorum. Bu günkü yazımda bu okulların lüzumuna, kuruluş amaçlarına ve Türkiye Cumhuriyetinin bu günkü eğitim düzeyine gelmesindeki rolüne değinmek istiyorum.

Önce “enstitü” kelimesinin kısaca ne anlama geldiğini açıklayalım.” Enstitü ”’nün sözlük anlamı, yaparak- yaşayarak öğrenme ve uygulayarak öğretme anlamında bilerek kullanılmıştır. Enstitülerin tasarımcıları okul da diyebilirlerdi. Ama öyle yapmadılar. Çünkü o zamana kadar eğitim gayesiyle hiç uğranılmamış olan Anadolu Köylüsü ’nün durumu her konuda içler acısıydı. Onları, her konuda, modern ve bilinçli insanlar seviyesine ulaştırmak, yeni kurulan Türkiye

Cumhuriyeti’nin kaçınılmaz görevlerindendi. Peki, bu nasıl başarılacaktı. Anadolu Köylerinin ulaşım alanındaki imkânları yok gibi bir durumdaydı. Ulaşım araçları da hem çok ilkel, hem de bulabilme imkânı çok sınırlı durumdaydı. İşte her türlü araç ve imkânsızlıklar birer birer aşılmalıydı.  Peki, eğitim seviyesinin düzeyini değiştirmek, yükseltmek için eğitim kurumlarına nasıl el atılabilirdi?  Bu kurumlara şiddetle ihtiyaç bulunmaktaydı. Ya eğitim kurumlarında eğitim verecek öğretmenler var mıydı?  Hiç birisi yoktu. Bu durumda işe nereden başlanmalıydı? Olmayanlar nereden ve nasıl temin edilecekti? Bütün bu soruların cevabı işte bu enstitülerin kuruluşunda arandı ve bulundu. Köylünün problemlerini yine köylünün çözmesi gereğine inandılar. Bunun İçin askerde çavuş veya onbaşı olan köylü çocuklarından işe başladılar. Bu köylü çocukları önce öğretmenlik yapabilme, öğretebilme becerisine kavuşturulmak üzere kursa tabi tutuldular. Eğitmen adı verilen bu değerli insanlar, köylerin ilk ışıkları olmaya, okuma –yazma seferberliğinin başlatanları unvanını alarak başlangıcı yaptılar. Asıl Köy Enstitülerine örnek olacak okul tipinin temelleri böylece atılmış oluyordu. Elbette bu Eğitmenlerden beşinci sınıfa kadar öğrenci yetiştirmek beklenmiyordu. Eğitmenler ancak üçüncü sınıfa kadar okutabiliyor, gerisinin gelmesi için daha başka adımların atılması gerekiyordu. İşte yine eğitmenlerin getirdikleri eğitim –öğretim konusunun kısmi çözümüne paralel, olarak köylülere tarım ve ustalık konularında,  problemlerini çözecek olan kalifiye elemanları aradılar ve yine çareyi köyde arayarak, köy çocuklarının çözeceğini planladılar ve köy çocuklarını hem teorik (kuramsal) hem de pratik, uygulamalı ( yaparak-Yaşayarak  )olarak yetiştirmek üzere işte bu araştırmacı okullara aldılar ve adına da (Köyden gelen çocuklardan olduğu, köylüleri eğitecekleri için) Köy Enstitüsü dediler. Slogan,  “iş için iş içinde işle eğitim” anlayışı ile yola çıkıldı ve sağlam bir yol açılmış oldu. 1935’de İlköğretim Genel Müdürlüğü ‘ne getirilen İsmail Tonguç 1936 dada ilk eğitmenlik kursunu Eskişehir- Mahmudiye’de başlattı. Bu konudaki bilgilerini artırmak üzere Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan’da aynı paralelde eğitim yapan okulları ziyaret etti. Yine aynı şekilde yurdun başka yörelerinde de Mahmudiye dışında Eğitmenlik kuşları açıldı. Eğitim konusu bütün hızı ve yoğunluğuyla devam ederken  1938 senesine gelindi . Bu arada boş da durulmadı. Yüzde 95’i okuma yazma bilmeyen Türk Halkı’nın bu problemini çözmek üzere araştırmalar harıl harıl devam ediyordu. Böylece 1938 de ilk “Köy Enstitüsü “ öğretime uygulamalı olarak başladı. “Köy Enstitüleri’nde” okuyan öğrenciler gündüzleri dersler ve okul tarlasında çalışmanın yanında okul binalarını da kendileri bedenen çalışarak yaptılar. Bu arada ziraatla ilgili bilgileri yanında, bir bina inşa edecek kadar da usta oldular. Çünkü okulu bitirip köye döndüklerinde okulda öğrendikleri bilgileri köylülere öğreteceklerdi. Bu köy çocuklarının bir kısmı da sağlık okullarına gönderilerek, sağlık memurları yetiştirilmesi sağlandı. Yetişen sağlık memurları köylere gönderilerek hem hasta köylülere yardım, hem de mevcut okul çocuklarının aşılarını yaparak onları salgın hastalıklara karşı koruma aşılarını yaptılar. Dahası köylerden rica minnetle kız çocuklarını toplayarak, onların öğretmen ve hemşire olmasını sağladılar. Dolayısıyla köylü kız çocuklarına da bir üst seviyeye çıkabilme yolu açılmış oldu. Kızı ve erkeğiyle bu köy çocukları köylerine hem bilgi hem de kılık kıyafetleriyle başka giyimlerin de olduğunu, modayı tabiri caizse getirmiş oldular. Köy Enstitülerinin en heyecanlı çalışmaları ayrıca akşamları başlıyordu. Bütün öğrenciler hikâye roman, şiir yazmaya teşvik ediliyordu. Akşamları bu edebiyat tarzlarında yazılan eserlerin birincilik yarışmaları yapılıyor, okul topyekûn heyecan yaşıyordu. Heyecanın en üst,  doruk noktası herkesin çıkacağı yer olarak hedefleniyordu. Derken,  bu kurulan Köy Enstitüleri, sayısız, hikâye, roman, şiir dallarında yetiştirdikleri edebiyatçılarıyla Türkiye’nin ufkunu açtılar, öncü oldular. Bu öncüleri yad ediyorum.

Bu Köy Enstitüleri kuruluş kanunu çıkarılırken 426 Milletvekilinin karşı olan 180 Milletvekili oylamaya katılmadı, meclise gelmediler. Hele daha sonra kız ve erkek çocuklarının karma sınıflarda okutulması kocaman Milletvekillerinin küçücük beyinlerine sığmadı. Köy Enstitülerinin kapatılması yolunda sesler yükselmeye başladı ve 1954 ‘de kapatıldılar. Adları değiştirilerek “Öğretmen Okulları” oldular. Müfredat programları da değiştirilerek Çağdaşlık konusunda köyleri ilerilere taşıyan o değerli eğitim yuvaları tarihe karışıp, anılarda kaldılar. O okullar sayesinde yapılan bütün tecrübeler zamanla yok oldu. İşte geldik yine ortaçağ tartışmalarına. Türkiye bir türlü bu ortaçağ tartışmalarından başını kaldırıp da başka ülkelerde kalan Osmanlı mahrumlarını koruyacak konuma gelemedi. Köy Enstitüleri lağvedilmeseydi kim bilir bu gün neleri tartışmış olacaktık. Onlar zamana göre reforme edilseydi, bütün tecrübeler bugün de kullanılabilseydi kime zararı dokunacaktı.  Köylerimizi ilkçağ düşünce ve her türlü davranış özelliklerinden ileriye, bu günümüz seviyesine taşıyan Köy Enstitülerini yâd ediyorum.

Köy Enstitülerinin eser, yapıt ve yazarlarından bahsedemediğim için üzgünüm. Anlayışla karşılamanızı rica ederken kurucularının nur içinde yatmalarını büyük Allah’ımdan diliyorum.

Kavranoğlu