Cumhuriyet Halk Partisi Samsun İl Başkanı Av
Cumhuriyet Halk Partisi Samsun İl Başkanı Av. Tufan Akcagöz, Nazım Hikmet’i doğumunun 116. yılında andı. Nazım Hikmet’i, ‘Türk dilini en iyi kullanan şair’ diye tanımlayan Akcagöz, “Nazım Hikmet, tepeden tırnağa cesaret, tepeden tırnağa memleket. Büyük ozanımızı saygıyla anıyorum. Aradan geçen onca yıla rağmen, büyük ustanın şiirleri yıkılmaz bir kale gibi karşımızda durmaktadır. Hayatı memleket hasretiyle geçmiş, memleket sevdasıyla dolu yüreğiyle gurbet ellerde, Moskova’da 1963’te hayatını kaybetmiştir. Onun şiirleri, aşk, hasret ve memleket doludur. Her mısrası kendi özel melodisini taşıyan şiirleri, birçoğumuzun aşklarına refakat etmiştir. Nazım Hikmet, âşık adamdır. Sevda adamıdır ve en önemlisi, dava adamıdır. Dolayısıyla, Nazım Hikmet denildiğinde ‘şairdir’ deyip kesip atmak doğru değildir. Nazım’ın, dizelerindeki siyasi mesajları da iyi algılamamız gerekir. 2014 yılında Moskova’da Novodeviçi mezarlığındaki kabrini ziyaret etme olanağım oldu. Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet. Hiç de hak etmediği halde, onu gurbet ellere mahkûm eden anlayış, bugün de yok edilebilmiş değildir. O nedenle, şairlerimizi, ozanlarımızı öteleyen anlayışla mücadele etmek zorundayız“ dedi.
Her siyasetçinin mutlaka şiirle ya da sanatın başka alanlarıyla ilgilenmesi gerektiğini dile getiren Tufan Akcagöz, “Şiir güzeldir. Sanat güzelidir. Şiirle ilgilenen insan, sanatı seven insan iyi insan olma yolundadır demektir. Siyasetçi de mutlaka şiirle ilgilenmelidir. Ya da mutlaka sanatın başka alanlarına duyarlılık göstermelidirler. Sanat, gerginliği alır götürür. Bülent Ecevit, şair kimliğiyle Türk siyasetine çok şey katmıştır. Dünyada da bunun çok örneği var. Dolayısıyla, bugün siyaset arenasında bu iklime her zamankinden çok ihtiyacımız var. Şiir ezberlemek, yaşarken kâra geçmek demektir. Nazım Hikmet, 116 yaşında. Daha nice uzun yıllar onu ve diğer ozanlarımızı anacağız. Yeri gelmişken Nazım Hikmet’in başından geçen bir olayı paylaşmak isterim. Bursa Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: “Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?” der. Nazım’ı odaya getirirler.
Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve: “Demek Nazım Hikmet sensin” der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası “Gidebilirsiniz” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: “Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar. Müfettiş hemen atılır: “Kim bilmez ki Hayyam’ı” Nazım: “Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?” diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür:
“Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse anımsamayacak” der ve çıkar. Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez. Nazım Hikmet de bugün, bir büyük değer olarak varlığını korumaktadır ama dönemin siyasetçilerini say deseniz kimse sayamaz” diye konuştu.