Peygamberimiz, kendisinden emin olunmayan kimsenin Mü'min olmadığını bildirmiştir.
MÜSLÜMANA GÜVENİLMELİ AMA
MÜSLÜMANA GÜVENİLMELİ AMA...!
Peygamberimiz, kendisinden emin olunmayan kimsenin Mü’min olmadığını bildirmiştir.
Bu tarif itikadı değildir elbette ama bir Mü’minin nasıl olması gerektiğini anlatmak bakımından çok önemlidir.
İnsanlar inanç değerlerine çok önem verirler. Hele Müslümanlar imanları için canlarını bile feda ederler, bunun cihat olduğuna inanırlar. Ancak; toplum içinde İmanı, Kur’an’ı, İslam’ı ve kutsal değerleri öylesine kendi menfaatleri için kullananlar var ki, bu yüzden de Müslümanlara güven azalmaktadır. Bazı kimseler dinin kredisini kullanarak pozisyon elde etmeye, pozisyonlarını kullanarak da menfaat peşinde koşmaya çalışırlar. Menfaatlerini gerçekleştirmek için Kur’an’ın hakikatlerini de ucuz bir bedelle satarlar. Bu tarifi Kur’an kendisi yapmaktadır. Bu düşünce ve yaklaşımdaki kimseler diğer insanlar tarafından rahatlıkla tanınıyor artık.
Müslüman toplumun itikadı değil, ameli ve ahlaki sıkıntıları vardır. Herkese göre bir duruş ortaya koymaya çalışan ve kendisini de İslam mücahidi gibi tanıtanlar sosyal münafıklardır. Toplumun bu tür insanlara mesafeli olması, İslam’ı ve kendilerini bu tür din bezirgânlarından koruması gerekir. Müslüman herkese uygun insan değil, herkesle uyumlu olan insandır. Herkesle uyumlu olmak için karşıdakine benzemek ve onun koluna girerek yürüyüş yapmak gerekmez. Bir kimse karşıdakini memnun etmek için onun kılığına giriyorsa, bilinmelidir ki davasının değil menfaatinin peşindedir.
Din tüccarlığı yaparak insanların imanlarını, imkânlarını ve duygularını sömürenlerden bu toplumu korumak gerekir. Bu da başta ilim, irfan ve hikmet sahiplerine düşmektedir. Televizyonlar, radyolar, gazeteler, internet siteleri ve bir takım basın-yayın organlarında din anlatan insanların, anlattıklarına baktığımızda birbirinden çok farklı değerlendirmelerin olduğunu görmekteyiz. Hangisini uygun bulunacak. Hangisinin doğru olduğu kabul edilecek. Son yıllarda meal hafızlarının çoğaldığını ve meal toplumu oluşturmaya çalıştıklarını görülmektedir. Hâlbuki meal toplumuna değil İslam toplumuna ihtiyaç vardır. Meal hafızlarıyla İslam toplumu oluşturulamaz. Meal bilgi verir belki ama tefekkür sağlamaz. Meal toplumunda herkesin kendine göre bir din anlayışı vardır ve cümlelerinin ilk kelimesi “bana göre...” diye başlar. “Bana göre” başlanarak anlatılan din İslam dini değil, o dini anlatanın din’den anladığıdır.
Toplumun en güvenilen insanları din bilginleri ve din adamları olmalıdır. İnsanları aynı değer etrafında toparlayacak olan bu sıfata sahip olan insanlardır. Zira anlattıkları Allah (c.c.) vahyi, söyledikleri vahyin ürünü olan bilgelerdir. Farklı etnik yapılara sahip olan Müslümanların ortak değeri inançlarıdır. Bu değer etrafından buluşan Müslümanların, elini ve belini hiçbir güç bükemez. Yüce Allah(c.c.) “Bir ve beraber olun. Allahın ipine sarılın” buyurmaktadır.
Din bilginlerine ve din adamlarına güven sarsılmasın, onlar da güven sarsacak davranış ve yorumlarda bulunmasın. Menfaatlerini ve çıkarlarını değil, inanç, amel, ahlak ve gönüllerini ortaya koysun. Müslümana güvenilmeli ama Müslüman da güvenilen insan olmalıdır. Güven sarsacak söz ve davranışların sahibi olan Müslüman önce kendi güveninin ortadan kaldırır, sonra da Müslümanların güvensizliği algısının oluşmasına neden olur.