SAMSUN CHP'DEN 'SOYKIRIM' TEPKİSİ!

CHP Samsun İl Başkanı Av

CHP Samsun İl Başkanı Av. Tufan Akcagöz  Almanya Ermeni tehcir ve olaylarını 'soykırım' olarak nitelendiren karar tasarısını kabul etmesinden dolayı yaptığı açıklamasa;
Alman Federal Meclisi’nin, 1915-1916 yıllarındaki Ermeni tehcir ve olaylarını 'soykırım' olarak nitelendiren karar tasarısını kabul etmesinin ve böylelikle bu meselenin bir kere daha ülkemizin ve dünya kamuoyunun bir numaralı gündem konusu haline getirilmesinin birinci ve en önemli nedeni Türkiye’nin dış politikada izlediği yanlış yol ve yöntemler yüzünden kendi ağırlığını yeterince hissettirememesinden kaynaklanmaktadır.
Öncelikle bu hususun altını çizmek gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye özellikle AKP hükümeti döneminde sık-sık muhatap olduğu bu konu ile ilgili hemen-hemen hiçbir tarihi, bilimsel, diplomatik bir çalışma gerçekleştirmemiş, hiçbir etkinlikte ya da girişimde bulunmamış ve adeta bilinçli bir şekilde meydanı Ermeni diasporasına terk etmiştir.
Bu durumu ve gerçeği belgelemek ve neden hep Ermeni tarafının sesini daha gür duyurduğunu anlamak için pek çok örnek verilebilir.
Bunlar arasında en çarpıcı olanı da öyle sanıyorum ki birinin Ermeni Soykırım iddialarını kanıtlamak için Ermenistan’da diğerininse Ermenistan’ın sözde soykırım iddiaları üzerinden yürüttüğü algı çalışmasını engellemek için Türkiye’de kurulan iki müzenin kıyaslanması olacaktır.
Ermeni soykırımı iddialarına yönelik Ermenistan tarafının propaganda faaliyetleri için kurulan Soykırım Müzesinin müdürü Hayk DEMOYAN göreve başladığı günden itibaren dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerle tek tek ilgilendi. Devlet başkanlarını müzede ağırladı. Sıradan turistlerle bile yakından ilgilenerek sözde soykırım belgelerini gösterdi. Yetinmedi sözde soykırım belgelerini de yanına alarak dünyayı gezdi. Hiç bir gerçekliği olmayan belgeler ile kapı kapı dolaştı “soykırım” yapıldığı iddialarını her yerde anlattı.
Ermenistan’ın sözde soykırım müzesi üzerinden yürüttüğü algı çalışmasını engellemek için Türkiye’de 1999 yılında Iğdır’da açılan ve o yıllara ait bilgi ve belgelerin sergilendiği bir müze ilgisizlikten dolayı sık sık kapandı. Yıllar içerisinde restore edilen müzenin bir müdürü hiç olmadı. Uzunca bir süre kime bağlı olduğu bile belli olmayan müze Iğdır Kültür ve Turizm Bakanlığı İl Müdürü Osman Engindeniz’e bağlandı.
Bu konuda hiçbir liyakat sahibi olmayan ve o makamda olmasını AKP hükümetinin bütün bürokratları gibi aidiyet ve biat ilişkisine borçlu bu kişi Ermeni Soykırımı iddialarına karşı şimdiye kadar ne ulusal nede uluslararası düzeyde hiçbir çalışma yürütmediği gibi daha dün kendisine telefonla ulaşıp Almanya parlamentosundan geçen tasarı hakkındaki fikirlerini soran bir gazeteciye verdiği cevap ne biliyor musunuz;
Bu konu ciddi konu. Yetkililer konuşsa daha iyi olur
İşte biz bugün gerçekte bize yöneltilen “Soykırım” iddialarının değil böylesine bir ciddiyetsizliğin ve basiretsizliğin bedelini ödüyoruz.
“Ermeni Soykırımı” iddiaları ve bu konuda Almanya’nın tutumuna gelince;
bilindiği gibi “Soykırım” suçunun tanımı, ülkemizin de taraf olduğu 1948 tarihli “Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nde yapılmıştır.
Sözleşmenin ikinci maddesine göre; “soykırım” suçunun temel ögesini, belirli bir grubun tamamını veya bir bölümünü, sırf o gruba mensup olduğu için yok etmeye yönelik “kasıt” oluşturmaktadır.
Bir eylemin “soykırım” olarak nitelendirilmesi için; a) Yetkili ve özel olarak kurulmuş bir mahkeme kararının mevcut olması b) “soykırım” tartışmasına konu olan belirli bir insan topluluğunun, belirli bir etnik-dini kökene mensup olması nedeniyle ortadan kaldırılması niyetinin taşındığının kesin olarak ispatlanabilmesi gerekmektedir.
Sözleşmenin altıncı maddesi uyarınca, herhangi bir olayın “soykırım” olarak nitelendirilip, nitelendirilemeyeceğine yalnızca yetkili bir mahkeme karar verebilmektedir. Bu mahkeme, topraklarında soykırım yapıldığı iddia edilen devletin mahkemesi olabileceği gibi, Roma Tüzüğü uyarınca oluşturulmuş bir uluslararası ceza mahkemesi de olabilir.
Keza, soykırım suçunun dünya çapında en yaygın olarak bilinen örneği olan “Yahudi Soykırımı-Holokost”ta, Nazi dönemi Almanya’sında Yahudilere ve Romanlara karşı işlenen suçlar, spesifik olarak bu dönem için kurulan “Nürenberg Mahkemeleri”nde yapılan yargılama sonrasında karara bağlanmıştır. Böylece, işlenen suçlar Mahkeme kararıyla sabit bulunmuştur.
Benzer şekilde, yakın dönemde vuku bulan “Sarebrenica” ve “Ruanda Soykırımları”nda da, spesifik olarak bu suçları işleyen kişileri yargılamakla görevli mahkeme kararları uyarınca, her iki olayın da “soykırım” olduğuna, mahkeme kararıyla hükmedilmiştir.
Dolayısıyla, yetkili bir mahkemenin kararının olmaması durumunda, herhangi bir olayın soykırım olarak nitelendirilmesi hukuken mümkün değildir. Bu çerçevede, yetkili mahkeme kararı bulunmayan, “soykırım iddiaları” hukuki geçerlilikten yoksun bir iddiadan öteye gidememektedir.
Bu bağlamda, başta Parlamentolar olmak üzere, yetkisiz kurumların soykırım kararları almaları, soykırım kavramının istismar edilmesine ve soykırım tanımının hukuk dışı kullanımının yaygınlaşmasına neden olmasının yanı sıra ülkelere ve kişilere yönelik asılsız iddia niteliği taşımakta, ifade ve bilimsel araştırma özgürlüğünü kısıtlama tehdidi içermektedir.
Tüm bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda açıkça anlaşılacağı gibi bu anlamda tamamen yetkisiz bir kurum olan Alman Federal Meclisi’nin onaylamış olduğu karar yok hükmündedir.
Alman Federal Meclisini ve iktidara geldikleri günden bu yana her konuda olduğu gibi “Ermeni Soykırımı” konusunda da uluslararası politikada ülkemizin ağırlığını hissettirecek bir tutum ortaya koyamayarak ulusal itibarımızı her geçen gün biraz daha düşüren AKP hükümetini kınıyoruz.