"Türk Milletinin Cumhuriyetle birlikte Latin alfabesine geçerek kökünden koparıldı"
Türk Milletinin Şah Damarının Kesilmesi Üzerine 'Türk Milletinin Cumhuriyetle birlikte Latin alfabesine geçerek kökünden koparıldı' savına ve iddiasına şöyle hep beraber tarihe dönerek bakalım
Türk Milletinin Şah Damarının Kesilmesi Üzerine
“Türk Milletinin Cumhuriyetle birlikte Latin alfabesine geçerek kökünden koparıldı” savına ve iddiasına şöyle hep beraber tarihe dönerek bakalım. Doğru olup olmadığını analiz edelim. Yoksa Türk Milletinin şah damarı kesilmekten mi kurtuldu. Buna bakalım.
Türkler 5. yüzyıldan itibaren 20. Yüzyıla kadar çeşitli Milletlerin kültürel olarak tesiri altında kalmıştır. Bu vesile ile hayran kaldıkları milletlerden ÇİN, Tipet, Nasturi –Süryani, mani, Brahmi, Slav en sonra da 9.cu yüzyıldan hatta 7.ci yüzyıldan itibaren Arap kültürü ve tesiri altında kalarak onlara, onların dillerine ve alfabelerine hayranlık duymuşlardır. Fakat Türk halkını yöneticiler bu konularda yönlendirmek istedi. Millet asla kabullenmedi. Kendi güzel Türkçesini kullandı. Peki, Kimdi bu hayranlık duyanlar. Devlet yöneticileri…
Başkalarının hayranlığını duyan, onların kültür baskısı altına giren milletlerin tarihten silinmeleri veya ezilecekleri kaçınılmazdır. Kendi kültürel bağımsızlığını kaybeden milletler kendi varlığını da tehlikeye sürüklerler. Bu konuda Peygamberimiz hadislerinde “çağın eğitimine ayak uyduramayan kavimler, diğer kavimler tarafından yok edilir” şeklinde de ifade buyurmuşlardır.
Bu konuda Büyük Atatürk kendi kültürümüze dönmenin önemini, ”Ne mutlu Türküm diyene” şeklinde vurgulayarak Türk Milletinin moralini, kendine güvenini artırmak, Arap, Pers kültüründen sıyırmak istemiştir. Tarih bilgileri olanlar iyi bilirler ki Asya ve Anadolu’da kurulan devletler devlet dili olarak daima İran Fars dilini kullanmıştır. Nihayet Karaman oğlu Mehmet Bey Türkçenin devlet dili olmasını resmen kanun haline getirmiştir.
Osmanlı Türkçesi devlet dili ve yüksek zümre ile okumuş tabakanın kullandığı dil olsa da ,Türk halkının anladığı bir dil olmaktan çok uzaktı. Türk Diliyle hiçbir ilgisi yoktu. Osmanlı Türkçesi daima Anadolu Türkçesinden ayrı gelişmiş, okumuş tabakanın geliştirmiş olduğu bilgi ve beceriler hiçbir zaman halkına ulaşamamıştır. Türk halkı bu yüzden yüzyıllar boyu öndersiz, lokomotifsiz, kalmış hatta kör bırakılmıştır
Osmanlı Türkçesi bilindiği gibi Türkçe, Arapça ve farca kelimelerden meydana gelmekteydi. Asıl Türk Milletine hiçbir faydası yoktu. Aydın ve okumuş tabakanın yazıları, haberleri, yenilikleri Anadolu’nun derinliklerine ulaştırılamadığı gibi, İstanbul’un en yakın köylerine kadar dahi tesirlerini gösteremiyordu. Çünkü anlayan yoktu. Türk Devletlerinin kendi dillerini kullanmamaları benim için bir muamma, bir bilmece olarak bilinmezliğini sürdürmektedir. Aynı şekilde bu bilinmezliğe, Türk Milletini kör bırakıp, hakir hale getiren Osmanlı Türkçesine, Bugünkü Sayın Milli Eğitim Bakanı, bağnaz sendikacıların, tarihi hiçe sayanların gayelerini anlamak mümkün mü? Türk Türkçesi, Türkün kendi dili, yazı dili, devlet dili olarak kabul edildikten sonra, kendine gelmiş, derinleşmeye, yeni kelimeler üreterek zengin bir dil haline gelmiş ve dünya dilleri arasına girmiştir. Burada sormak lazım. Asya’da Başka dillerde yazılmış mezar taşlarını bütün halk nasıl okuyacak. Onları atamız olmaktan çıkardık mı?
Elbette Osmanlıcayı öğrenenlere de ihtiyacımız var. Onu kendi isteğiyle öğrenmek isteyenlere bırakalım. Bu iş başlı başına bir dil öğrenmektir. Türk halkının o kadar zamanı hiçbir zaman olmayacaktır.
Ayrıca anlaşılmayan konuyu açıklığa kavuşturmak en önemli konulardan biri olmaya devam etmektedir.” Türk Halkını tekrar Arap alfabesine mi geçirmek isteyenler var. bilmecesi çözülmelidir.