Ferruh Çetin'in Anıları...

Ferruh Çetin’in Anıları

Ferruh Çetin'in Anıları...
10 Ekim 2014 - 00:57
Ferruh Çetin’in Anıları...

SAMSUN BEDESTENİ’nin HALİ, PÜRMELALİ…

Eski tarih yazanların notları incelendiğinde, eski eser denebilecek yapıların geçmişte ne kadar önemli işlevler yaptığını anlıyorsunuz.
Bizim Samsun’umuzda da böylesi eserler vardır.
Aslında Samsun, tarihi konakları, cumbalı evleriyle de tanınıyordu.
Ama hepsi birer birer yok edildi.
Kimisi bakımsızlıktan, kimisi de sahiplerince kundaklanarak bugünkü beton binalara dönüştürüldü…
Samsun Bedesten çarşısında önceki gün bir baştan bir başa turladım.
“Yazık tarihimize” dedim içimden..
Tapon mal denilen elbiseciler, bir ayakkabı tamircisi, tütüncü v.s.
Yani “Bedesten esnafı” denebilecek tek bir kişi yok burada..
Bu manzarayı görünce yine “Anılarım” depreşti.
EN GENCİ  1000 YILLIKMIŞ.
Bir Avrupa turunda Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye uğramıştım.
Kentin sokaklarını gezerken tüm cadde ve sokaklardaki eski evler dikkatimi çekmişti.
Sorduk, yanımdaki Türk uyruklu Macar’a, dedi ki;
“Burada tarihi evleri yıkmak kesinlikle yasaktır. Yeni binalar kentin Peşte kısmındadır.”
Yine bu kentte, tarihi bir binanın onarılmış şeklini gördüm. Duvarının içinden devasa bir ağaç yükseliyordu. Onu da sordum; “ağaca yeşile dokunmak, kesmek de yasaktır” cevabını verdi.
Adamların tarihe korkunç denecek kadar saygılarına şahit olduk.
Aslında tüm Avrupa milletleri aynı.
Türk milletinin bu denli tarihe saygısızlığı karşısında, gördüklerim ve yaşadıklarımı da bunlara katarak, hele hele okumuş yazmış idareci kesimin de cahil halk tabakalarından arta kalmadıklarını da gördükçe çıldırasım geliyor.
Tıpkı Samsun Bedesteninin bugünkü halini gördüğümde olduğu gibi…
BEDESTENİN TARİHİ
Samsun Bedesteni, şehrin ticaret merkezi durumundaki Kuyumcular mevkiindedir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan 1863 tarihli üç ayrı belgede yapı, Hazinedârzâde Süleyman Paşa’nın vakfı olarak geçmektedir. Arastanın Hazinedârzâde Süleyman Paşa tarafından, Canik Muhassallığına getirildiği 1807 ile vefat ettiği 1818 yılları arasında yaptırılmış olabileği düşünülmektedir. Ancak, 1785 tarihli bir belgede yapının adının geçtiğine göre, buranın 1785 yılından evvel inşa edildiği de söylenebilir.
Doğu-Batı doğrultusunda uzanan, dikdörtgen bir alana oturan yapı 92 x 15 metre boyutlarındadır. Arasta, ortada 4.40 metre genişliğinde üzeri açık sokak( orijinalde kapalıydı), bunun iki yanında karşılıklı dizilmiş dükkânlardan oluşmaktadır.
Günümüzde Güney kolunda 19, diğerinde ise 21 dükkân bulunmaktadır.
BEDESTEN NEDİR?
Farsça’dan gelen ve aslında “Bedestan” olan bu kelime değerli, kıymetli kumaşlar, mücevherler ve buna benzer eşyanın satımına mahsus üstü kapalı, mahfuz çarşıların bütününe verilen addır.
Osmanlıda, kumaş, mücevher ve çeşitli kıymetli eşyaların alım satımının yapıldığı, eşit büyüklükte kubbelerle örtülü, bir çeşit kapalı çarşı olup bu yapıların ilk örneklerine 13. yüzyıl başlarında Anadolu’da rastlanmıştır.
Bedestenler zamanlarında önemli birer iktisadi kuruluştu. O devirde, günümüzdeki banka ve borsaların görevini de görürdü.
İslam ülkelerinde görülen bedestenler, kubbeli iki tarafı dükkânlarla kaplı, taştan yapılmış emniyetli alış-veriş merkezleri idi. Selçuklular zamanında Anadolu’da bedesten yapıldığı biliniyorsa da günümüze ulaşmamıştır. Osmanlıların 15. asırdan itibaren Anadolu ve Anadolu dışında yaptıkları bedestenler, günümüze kadar gelmiş ve birçokları halen faaliyetine devam etmektedir. Bu bedestenlerden bir kısmında, üzeri kubbelerle örtülmüş uzun bir koridor ve bu koridorun içindeki iki taraflı dükkânlar yer alır. Bir kısmında ise bu kubbelerle örtülü koridorun dışında da dükkânlar bulunur. Umumiyetle bedestenlerin karşılıklı dört demir kapısı vardır. İkisi, bedestenin iki ucundan, diğer ikisi de ortasından giriş çıkışı temin eder.
Bedestenlerin muntazam ve emniyetli bir muhafaza teşkilatı vardı. On iki kişiden ibaret olan bu muhafızlara Bölükbaşı denilirdi. Nanpareci ve Küçük Ağa adında iki zabit, bunlara nezaret ederdi. Bedesten her sabah ve akşam duacı ismi verilen Bölükbaşı tarafından merasimle açılıp kapanırdı.
Bedestenler aynı zamanda bulundukları şehrin emniyet sandığıydı. Şehir halkı, ağzı mühürlü sandıklarını kasalarını buraya koyar, karşılığında da bir makbuz alarak gönül huzuru ile bırakıp giderdi. Sahibi geldiği zaman bir Bölükbaşının nezaretinde sandığın konulduğu mahzene gidilir, emanet sahibi sandığından alacağını aldıktan, koyacağını koyduktan sonra mühürleyip mührü Bölükbaşına gösterirdi. Muhafızlar yalnız mührün bozulmasından mesul tutulurdu. Eşya muhafazası ile tellaliye ücretinin yüzde yirmisi, bekçi başı denilen ser muhafıza ait olup, kalanı diğer on bir Bölükbaşı arasında eşit olarak taksim olunurdu.
Bedestenler esnafına Hacegan ve Hacegi denilirdi. O devirde dolap sahibi Hacegi olmak, esnaf için erişilebilecek en üstün mertebeydi.
…VE BİR TALEP
İnternet’te dolaşırken Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’ın geçtiğimiz seçimler sırasında Bedesten esnafına yaptığı ziyaretle ilgili habere rastladım.
Gerçi kendisi oraya seçim ziyaretleri kapsamında uğramıştı.
Ancak, diyorum ki; benim gibi o da Bedestenin perişan halini görmüştür.
Öyle umuyorum.
O nedenle buradan kendisinden talep ediyorum;
“Sayın başkan, Samsun’da her konuya el attın. Şu Bedestene de bir el at da Samsun’u ziyaret edenlere hiç olmazsa rezil olmayalım!...

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum