Göç ve Mülteciler Bakanlığı Acilen Kurulmalıdır!

Savaş nedeniyle ülkelerini terk ederek Türkiye’ye göç eden Suriyeli mültecilerin sayısı 2 milyon 700 bin kişiye ulaşmış durumda

Göç ve Mülteciler Bakanlığı Acilen Kurulmalıdır!
24 Mart 2016 - 18:46
Savaş nedeniyle ülkelerini terk ederek Türkiye’ye göç eden Suriyeli mültecilerin sayısı 2 milyon 700 bin kişiye ulaşmış durumda. Bu rakamlar resmi olarak kayıtlı mültecileri gösteriyor; kayıtlı olmayanların yani kaçak olanların sayısının da bir hayli yüksek olduğu tahmin ediliyor. AB ülkeleri ile imzalanan “Geri Kabul Anlaşması” gereği de Türkiye üzerinden yasadışı yollarla Avrupa’ya giden yaklaşık 72 bin Suriyelinin Türkiye’ye iade edilmesi bekleniyor. Ölümü göze alan ve Avrupalı olma umudunu yitiren ve Geri Kabul Anlaşması gereği Türkiye’ye iade edilmesi beklenen 72 bin Suriyeliye acil psikolojik destek sunulmalıdır. Ayrıca iade edilecek olanlarla birlikte kayıtlı olan ve kayıtlı olmayan toplam mülteci sayısının çok daha fazla olacağı öngörülüyor. Hal böyle olunca da bu kadar çok sayıdaki mültecinin Türkiye’de yerleşik hayata geçmeleri, sosyal ve psikolojik açıdan topluma entegre edilmeleri sorunu gündeme geliyor. Bu konuda Psikoterapi ve Psikoterapistler Derneği (PSİKODER) Başkan Yrd. Psikoterapist Cem Keçe Göç ve Mülteciler Bakanlığı’nın acilen kurulması gerektiğini söyledi.
MÜLTECİLİK TERCİH DEĞİL, MECBURİYETTİR
Mülteciliğin bir tercih olmadığını söyleyen Keçe; "Göç, ekonomik, toplumsal, siyasi ya da dini nedenlerle bireylerin ya da topluluklarının hayatlarının tamamını veya bir bölümünü geçirmek üzere yaşadıkları ülkeden, başka bir ülkeye veya aynı ülke içinde bir şehirden başka bir şehre yerleşmek üzere gitmeleridir. Göç eden kişilere göçmen, diğer adıyla muhacir denir. Göçmenler, kendi ülkelerin korumasından yararlanmaya devam ederlerken, daha iyi yaşam koşulları için kendi tercihleriyle başka bir ülkeye yerleşen kişilerdir. Gittikleri ülkeye yerleşmek için resmi başvuruda bulunmamış ya da ilgili ülkeye yerleşmeleri resmi olarak kabul edilmemiş kişilere kaçak göçmen" adı verilir. Mülteci ise, yaşadıkları ülkede toplumsal, siyasal, kültürel, cinsel, ırksal, dinsel vb. ayrımcılığa uğramaları, zulüm görmeleri, yaşam koşullarının uygun olmaması, can güvenliklerinin bulunmaması nedeniyle ya da savaş, iç savaş, çatışma, katliam ya da soykırım gibi durumlarda ülkelerinden ayrılmak zorunda kalarak bir başka ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talepleri o ülke tarafından kabul edilen kişilerdir. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir. Sığınmacılar, mülteci statüsü almaya yönelik başvurularının yetkili kuruluşlarca karara bağlanmasını bekleyen kişilerdir. Statüleri resmi olarak tanınmamış olmasına karşın, sığınmacılara geçici koruma statüsü verilir. Mülteciler ve sığınmacılar sığındıkları ülkenin koruması altına girerler. Mültecilik ya da sığınmacılık tercih edilen bir durum değil, bir mecburiyet olduğu için hukuki bir statüdür ve sığınma hakkı, hukuki ve politik bir haktır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, sığınma hakkını şöyle tanımlar: "Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır" (madde 14/1)” dedi.
MÜLTECİLERE ELVERİŞLİ YAŞAM KOŞULLARI SAĞLANMALIDIR
Mültecilerin tüketen değil üreten hale getirilmesinin önemine değinen Keçe; “Suriye’de devam eden iç savaşın siyasal, toplumsal, ekonomik ve psikolojik etkileri yalnızca Suriye’yi değil, Suriyeli mülteciler aracılığıyla Türkiye başta olmak üzere birçok ülkeyi doğrudan etkiliyor. Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli mültecilerin büyük bir kısmı çadır kentlerde ve konteynırlarda yaşıyor, kaçak durumunda olanlar ise farklı şehirlerde çoğunlukla sokaklarda ya da terk edilmiş yerlerde kendi olanakları ile yaşam mücadelesi veriyor. Ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin yaşadıkları sıkıntıların en başında barınma, işsizlik, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanma sorunları geliyor. Mültecilere kalıcı barınma, iş, sağlık, eğitim hizmetleri sunularak elverişli yaşam koşullarının sağlanmasının ardından topluma adaptasyonlarının gerçekleştirilerek, tüketen değil, üreten konuma geçmeleri büyük önem taşıyor. Çünkü sorunlar, yalnızca mültecilerin yaşam koşullarıyla sınırlı değil, diğer önemli bir boyutta ortaya çıkan toplumsal sorunlardır. Mülteciler ile halk arasında farklı dil, kültür ve yaşam tarzından kaynaklanan sorunlar, bunun yanı sıra, çok eşliliğin ortaya çıkması, buna bağlı boşanmaların artması, kadın ve çocuk istismarının yaşanması, bazı şehirlerde etnik ve mezhepsel kutuplaşmaların yaratılması çözülmesi gereken toplumsal sorunların en önemlileridir. Ancak bu sorunların mevcut yapılanma ile sadece devlet tarafından çözülebilmesi olanaklı değildir ve yalnızca bu konuyla ilgilenecek ayrı bir kuruma olan ihtiyaç açıkça ortadadır. Bu nedenle Göç ve Mülteciler Bakanlığı acilen kurulmalıdır. Tarih boyunca göç yollarından biri olan Türkiye’nin bu konumunun değişmeyeceği göz önüne alındığında, göç olgusu ile birlikte yaşamayı ve bunu doğru bir şekilde yönetmeyi öğrenmemiz gerektiği açıktır. Bu nedenle de göç ve mültecilerin yönetimi konusunda Avrupa ve dünya ile entegre olarak çalışacak bir kurumun oluşturulması büyük bir önem taşımaktadır” dedi.
MÜLTECİLERİN PSİKOLOJİK DESTEK İHTİYACI ÖNCELİKLİ VE ÖNEMLİDİR
Özel aile danışma merkezlerinin açılmasının önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini ifade eden Keçe; “Mültecilerin barınma, beslenme, sağlık, iş ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanması kadar öncelikli ve önemli bir ihtiyaçları da psikolojik destektir. Çünkü mülteci ya da sığınmacı olmak zorunda kalmak, insanın karşılaşabileceği en travmatik yaşantılardan biridir. Kendi ülkelerinden, yakınlarından, ekonomik ve sosyal güvencelerinden, toplumsal ve kültürel bağlarından koparak hiç bilmedikleri bir ülkede yaşamak zorunda kalan mülteciler büyük bedeller öderler. Mülteciliğin psikolojik yükü özellikle kadınların ve çocukların sırtına fazlasıyla biner. Mülteciler uzun süren kaygı ve korku durumu, giderek artan boyutlarda güvensizlik, ümitsizlik, bastırılmış öfke, yalnızlık, yabancılık, kimlik sorunu, içe kapanma, şiddet, davranış bozuklukları ve cinsel işlev bozuklukları gibi sorunlar ve travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksiyete ve psikosomatik şikayetler gibi psikolojik rahatsızlıklarla karşı karşıya kalırlar. Daha iyi ve güvenli bir yaşam umuduyla evini barkını terk edip dilini ve kültürünü bilmedikleri yabancı bir yerde yaşamak zorunda kalan mültecilerin belirsizliklerle dolu bir hayata başlarken ruh sağlığı profesyonellerinden psikolojik destek almaları şarttır. Ayrıca gerek psikolojik sorunlar gerekse Suriyelilerin kültürlerindeki çok eşlilik ve aile içi şiddet gibi nedenlerden dolayı aile içi bağların zayıflaması yüzünden özellikle kadın ve çocukları mağdur eden aile sorunlarının çözülmesi ve çocukların sağlıklı ailelerde yetişmelerinin sağlanması için bu konuda uzmanların görevlendirildiği özel aile danışma merkezlerinin kurulması gereklidir. Çünkü psikolojik destek hizmetleri memur aile danışmanları tarafından devlet tarafından sunulamaz, bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Ayrıca devlete ve otoriteye tepkili olan bu insanlarda devlet memuru aile danışmanları tepkiselliğe yol açabilir” dedi.
SONUÇ OLARAK...
Göç ve mülteciler konusunun acil bir konu olduğunu ve organize bir eylem planına ülkemizin ihtiyaç duyduğunu söyleyen Keçe sonuç olarak;(1) Geri Kabul Anlaşması gereği Türkiye’ye iade edilmesi beklenen 72 bin Suriyeliye acil psikolojik destek sunulmalıdır.(2) Göçmenler ve mülteciler ülkemizin huzurunu ve refahını bozmadan ülkemizde misafir edilmeli ve rehabilite edilmelidir. (3) Göçmenler ve mülteciler tüketen değil, üreten konuma geçirilmelidir. (4) Göç ve Mülteciler Bakanlığı acilen kurulmalıdır. (5) Psikolojileri bozuk olan göçmenlere ve mültecilere psikolojik destek hizmetleri özel aile danışmanları tarafından sunulmalıdır. (6) Göçmenler ve mültecilerle ilgili olarak yapılacak her uygulamada İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler kriterleri göz önünde tutulmalıdır” dedi.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum