Hancıoğlu'ndan TBMM'de '8 Mart Dünya Kadınlar Günü' Mesajı
CHP Parti Meclisi Üyesi ve Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu'nun 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Dolayısıyla TBMM Genel Kurulu'nda Konuşma yaptı.
08 Mart 2022 - 19:24
Hancıoğlu konuşmasında; "Sayın başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla söz aldım… Ancak sözlerime başlamadan; tarih boyunca kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Karadeniz’in vakur kenti Artvin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 101. yılını kutluyorum. Tarihte 7 Mart, nasıl Artvin’in özgürlük iradesini temsil ediyorsa, 8 Mart da kadınların özgürlük iradesini temsil etmektedir.
Biz kadınların, asırlar süren emek ve var oluş savaşının simgeleştiği tarihtir, 8 Mart. 1857 yılının 8 Mart'ında Amerika'da yaşanan o acı olaydan hareketle, şunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor; Kadının, toplumsal yaşamın her alanında verdiği var oluş mücadelesi ve elde ettiği bütün kazanımların bedeli, alınteri ve gözyaşı olmuştur.
Türk kadını açısından ise; 1923 öncesi verilen mücadeleleri, ödenen bedelleri tabii ki yok saymıyoruz; ancak biz kadınlar, toplumsal ve siyasal alanlardaki varlığımızı, şüphesiz Cumhuriyet'imize borçluyuz. Millet iradesini egemen kılmak ve ‘tebaa'yı özgür bireyler haline dönüştürmek için savaşan o büyük devrimin mimarlarına, hem şükran hem de görev borcumuz var. Nedir o görev borcu: "Biz kadınların, toplumsal yaşamın her alanında ve hayatlarının her evresinde karşı karşıya kaldığı eşitsiz ve ayrımcı koşulları yerle bir etmek!"
Bu konuda sürekli 'eşitlik' kavramını kullanıyoruz ama aslında doğrusu 'adalet’ kavramıdır; cinsiyet adaleti kavramıdır... Mevcut sistemin bir adaleti olsa; zaten cinsiyete dayalı bir eşitlik talebi ve beklentisi var olmazdı. Sistem, adaletli olsa; liyakat, başarı, bilgi ve birikim en temel kriter olur, bütün bunlar toplumun hizmetine sunulabilirdi. İşte bu nedenle ‘adalet-adalet-adalet' diyoruz.
Biz kadınların maruz kaldığı adaletsizliği, 5 dakikalık bir süre içinde anlatmak mümkün değildir. Mesela, bugün ülkemizde her 10 kadından, 7’si eve hapsolup, ancak 3’ü istihdam piyasasında yer bulabiliyorsa, çalışma imkânını elde eden kadınlara, güvencesiz koşullarda, esnek çalışma, kayıt dışı çalışma modelleri dayatılıyorsa, emeğinin karşılığını, tam ve eksiksiz ücret olarak alamıyorsa, mobbinge, istismara, tacize maruz kalıyorsa ve kadın olmanın bedelini canıyla ödüyorsa, o halde sorgulamamız gereken şey, bu adaletsiz sistemdir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği özelinde yaşadığımız adaletsizlikler, kadını ikincil gören, kadına kendi iradesi dışında roller biçen, kadın eğer bir şey başarıyorsa, o başarıyı sanki kendisi bahşetmiş gibi bir yaklaşım sergileyen zihniyetten besleniyor. İşte o zihniyet; siyaset yapan kadına ‘evine dön’ diyen zihniyettir! O zihniyet; uzay programında yer alacak bilim insanları için cinsiyet sınıflaması yapan zihniyettir! Biz kadınlar bu zihniyeti reddediyoruz ve buna asla boyun eğmiyoruz!
Değerli milletvekilleri; kadınların, var oluş mücadelesi verirken ödediği bedel, adalet uğruna ödenmiş bir bedeldir, kutsaldır, değerlidir! Sırf cinsiyetinden ötürü emeği sömürülen, hakları gasp edilen, şiddete maruz kalan, istismara uğrayan, katledilen kadınlar, bu bedeli ödedi ve maalesef bedel ödemeye devam ediyor... Bütün bu olumsuzluklara 'dur' demek, her şeyden önce bir insanlık görevidir. Kadın-erkek fark etmez, cinsiyet temelli bütün sömürü ve istismar çarklarını kırmak hepimizin ortak görevidir. Bu aynı zamanda, Türk Kadınının eğitim, bilim, sanat ve bütün sosyo-ekonomik haklardan adilce yararlanması için yüreğini ortaya koyan, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e olan bir 'görev borcu'dur.
Bu düşüncelerle; emeğin, alın terinin ve biz kadınların var oluş mücadelesinin simgeleştiği gün olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyor, Genel Kurul’u saygıyla selamlıyorum."
Biz kadınların, asırlar süren emek ve var oluş savaşının simgeleştiği tarihtir, 8 Mart. 1857 yılının 8 Mart'ında Amerika'da yaşanan o acı olaydan hareketle, şunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor; Kadının, toplumsal yaşamın her alanında verdiği var oluş mücadelesi ve elde ettiği bütün kazanımların bedeli, alınteri ve gözyaşı olmuştur.
Türk kadını açısından ise; 1923 öncesi verilen mücadeleleri, ödenen bedelleri tabii ki yok saymıyoruz; ancak biz kadınlar, toplumsal ve siyasal alanlardaki varlığımızı, şüphesiz Cumhuriyet'imize borçluyuz. Millet iradesini egemen kılmak ve ‘tebaa'yı özgür bireyler haline dönüştürmek için savaşan o büyük devrimin mimarlarına, hem şükran hem de görev borcumuz var. Nedir o görev borcu: "Biz kadınların, toplumsal yaşamın her alanında ve hayatlarının her evresinde karşı karşıya kaldığı eşitsiz ve ayrımcı koşulları yerle bir etmek!"
Bu konuda sürekli 'eşitlik' kavramını kullanıyoruz ama aslında doğrusu 'adalet’ kavramıdır; cinsiyet adaleti kavramıdır... Mevcut sistemin bir adaleti olsa; zaten cinsiyete dayalı bir eşitlik talebi ve beklentisi var olmazdı. Sistem, adaletli olsa; liyakat, başarı, bilgi ve birikim en temel kriter olur, bütün bunlar toplumun hizmetine sunulabilirdi. İşte bu nedenle ‘adalet-adalet-adalet' diyoruz.
Biz kadınların maruz kaldığı adaletsizliği, 5 dakikalık bir süre içinde anlatmak mümkün değildir. Mesela, bugün ülkemizde her 10 kadından, 7’si eve hapsolup, ancak 3’ü istihdam piyasasında yer bulabiliyorsa, çalışma imkânını elde eden kadınlara, güvencesiz koşullarda, esnek çalışma, kayıt dışı çalışma modelleri dayatılıyorsa, emeğinin karşılığını, tam ve eksiksiz ücret olarak alamıyorsa, mobbinge, istismara, tacize maruz kalıyorsa ve kadın olmanın bedelini canıyla ödüyorsa, o halde sorgulamamız gereken şey, bu adaletsiz sistemdir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği özelinde yaşadığımız adaletsizlikler, kadını ikincil gören, kadına kendi iradesi dışında roller biçen, kadın eğer bir şey başarıyorsa, o başarıyı sanki kendisi bahşetmiş gibi bir yaklaşım sergileyen zihniyetten besleniyor. İşte o zihniyet; siyaset yapan kadına ‘evine dön’ diyen zihniyettir! O zihniyet; uzay programında yer alacak bilim insanları için cinsiyet sınıflaması yapan zihniyettir! Biz kadınlar bu zihniyeti reddediyoruz ve buna asla boyun eğmiyoruz!
Değerli milletvekilleri; kadınların, var oluş mücadelesi verirken ödediği bedel, adalet uğruna ödenmiş bir bedeldir, kutsaldır, değerlidir! Sırf cinsiyetinden ötürü emeği sömürülen, hakları gasp edilen, şiddete maruz kalan, istismara uğrayan, katledilen kadınlar, bu bedeli ödedi ve maalesef bedel ödemeye devam ediyor... Bütün bu olumsuzluklara 'dur' demek, her şeyden önce bir insanlık görevidir. Kadın-erkek fark etmez, cinsiyet temelli bütün sömürü ve istismar çarklarını kırmak hepimizin ortak görevidir. Bu aynı zamanda, Türk Kadınının eğitim, bilim, sanat ve bütün sosyo-ekonomik haklardan adilce yararlanması için yüreğini ortaya koyan, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e olan bir 'görev borcu'dur.
Bu düşüncelerle; emeğin, alın terinin ve biz kadınların var oluş mücadelesinin simgeleştiği gün olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyor, Genel Kurul’u saygıyla selamlıyorum."
FACEBOOK YORUMLAR