İdam edelim!.. Asalım!.. Sallandıralım!..
SANIĞIN İDAMINA, YARGILAMANIN DEVAMINA İdam edelim!
18 Şubat 2015 - 11:48
SANIĞIN İDAMINA, YARGILAMANIN DEVAMINA
İdam edelim!..
Asalım!..
Sallandıralım!..
Bugünlerde daha sık duyar olduk…
“Ölüm cezası veya idam”…
Türkiye’de 1920-1984 arasında 712 kişi idam edilmiş… 15’i kadın…
Birde İstiklal Mahkemeleri var…
O dönemde 1500’e yakın idam kararı olduğu tahmin ediliyor…
Ölüm cezası kişinin dininde/mezhebinde özel günlerde uygulanmıyormuş.
18 yaşından küçükler, 65 yaşından büyükler, hamile olanlar doğum yapana kadar, akıl hastaları düzelene kadar idam edilmiyormuş.
İnfazlar 1965 yılına kadar gündüzleri ve halka açık alanlarda yapılırken, sonrasında güneş doğmadan önce gizli olarak uygulanır olmuş.
Ordu mensubu olanların askeri suçtan dolayı aldığı ölüm cezası, kurşuna dizilerek yerine getiriliyormuş.
1984’ten itibaren verilen ölüm cezaları Meclis’te onaylanmadığı için uygulanmamış, 1991 yılında çıkarına af ile 500’e yakın dosya, 10 yıl ağır hapse dönüştürülmüş.
Peki, son durum ne?
2001 yılında “savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar için” kaldırıldı.
3 Ağustos 2002'de "Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç" şartı ile kaldırıldı.
2003 yılında “İdam cezasının tamamen kaldırılmasını içeren Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6 No’lu protokolü” imzalandı.
7 Mayıs 2004 tarihinde idam ile ilgili maddeler anayasadan çıkarıldı.
Böylece idam Türk Hukuku’ndan tamamen kaldırılmış oldu…
Şimdilerde tartışıyoruz; “İdam gelmeli mi, gelmemeli mi?” diye…
Son Özgecan vakasına bakıp “İdam geri gelsin” demek, bugün için günü kurtarmak için söylenen popülist bir söylemdir.
Bu söylemi siyaset içerisinde söylersek te siyasi bir söylem olur…
Öncelikli olarak bu tür sosyolojik ve psikolojik vakaların yaşanmaması için kısa, orta ve uzun vadeli ne tür önlemler alacağız, bunu düşünmeliyiz.
Tabi ki caydırıcılık açısından idam cezasının gelmesi önemlidir ama unutulmamalıdır ki; “sadece cezayı artırmak suçu önlemiyor”
Böyle olsaydı 2005 yılında artırılan cezalar caydırıcı olur, suç olaylarında hissedilir azalmalar olurdu ama maalesef olmamış.
Etkili cezaya, her zaman en ağır ceza olarak değil, mutlak ve etkili şekilde uygulanan ceza olarak bakmak gerek.
1920 sonrasına baktığımızda idam, siyasi mahkumlara daha etkin uygulanmış. Bu anlayışı yok etmedikçe günümüz şartlarında idamı tartışmak çok tehlikeli durum oluşturur.
Şimdi birileri çıkıp “Apo’da siyasi suçlu, peki, o ne olacak?” diyebilir. Cevap belli; “Apo, silahlı terör örgütü elebaşı ve 30 bin kişinin katilidir.”
Son olarak idamı siyasi söylem olarak geliştiren ve geliştirecek olanlara şunu sormak gerek; “İdam geri geldiğinde, bebek katili, terörist başı Apo yeniden yargılanacak mı?”
İdam edelim!..
Asalım!..
Sallandıralım!..
Bugünlerde daha sık duyar olduk…
“Ölüm cezası veya idam”…
Türkiye’de 1920-1984 arasında 712 kişi idam edilmiş… 15’i kadın…
Birde İstiklal Mahkemeleri var…
O dönemde 1500’e yakın idam kararı olduğu tahmin ediliyor…
Ölüm cezası kişinin dininde/mezhebinde özel günlerde uygulanmıyormuş.
18 yaşından küçükler, 65 yaşından büyükler, hamile olanlar doğum yapana kadar, akıl hastaları düzelene kadar idam edilmiyormuş.
İnfazlar 1965 yılına kadar gündüzleri ve halka açık alanlarda yapılırken, sonrasında güneş doğmadan önce gizli olarak uygulanır olmuş.
Ordu mensubu olanların askeri suçtan dolayı aldığı ölüm cezası, kurşuna dizilerek yerine getiriliyormuş.
1984’ten itibaren verilen ölüm cezaları Meclis’te onaylanmadığı için uygulanmamış, 1991 yılında çıkarına af ile 500’e yakın dosya, 10 yıl ağır hapse dönüştürülmüş.
Peki, son durum ne?
2001 yılında “savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar için” kaldırıldı.
3 Ağustos 2002'de "Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç" şartı ile kaldırıldı.
2003 yılında “İdam cezasının tamamen kaldırılmasını içeren Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6 No’lu protokolü” imzalandı.
7 Mayıs 2004 tarihinde idam ile ilgili maddeler anayasadan çıkarıldı.
Böylece idam Türk Hukuku’ndan tamamen kaldırılmış oldu…
Şimdilerde tartışıyoruz; “İdam gelmeli mi, gelmemeli mi?” diye…
Son Özgecan vakasına bakıp “İdam geri gelsin” demek, bugün için günü kurtarmak için söylenen popülist bir söylemdir.
Bu söylemi siyaset içerisinde söylersek te siyasi bir söylem olur…
Öncelikli olarak bu tür sosyolojik ve psikolojik vakaların yaşanmaması için kısa, orta ve uzun vadeli ne tür önlemler alacağız, bunu düşünmeliyiz.
Tabi ki caydırıcılık açısından idam cezasının gelmesi önemlidir ama unutulmamalıdır ki; “sadece cezayı artırmak suçu önlemiyor”
Böyle olsaydı 2005 yılında artırılan cezalar caydırıcı olur, suç olaylarında hissedilir azalmalar olurdu ama maalesef olmamış.
Etkili cezaya, her zaman en ağır ceza olarak değil, mutlak ve etkili şekilde uygulanan ceza olarak bakmak gerek.
1920 sonrasına baktığımızda idam, siyasi mahkumlara daha etkin uygulanmış. Bu anlayışı yok etmedikçe günümüz şartlarında idamı tartışmak çok tehlikeli durum oluşturur.
Şimdi birileri çıkıp “Apo’da siyasi suçlu, peki, o ne olacak?” diyebilir. Cevap belli; “Apo, silahlı terör örgütü elebaşı ve 30 bin kişinin katilidir.”
Son olarak idamı siyasi söylem olarak geliştiren ve geliştirecek olanlara şunu sormak gerek; “İdam geri geldiğinde, bebek katili, terörist başı Apo yeniden yargılanacak mı?”
FACEBOOK YORUMLAR