KILIÇDAROĞLU VE BAHÇELİ İKTİDAR OLMAK İSTEMİYOR...

ANA PARTİ GENEL BAŞKANI AHMET ÖZAL, GAZETECİLERLE BİRARAYA GELDİ ÖZAL: LİDERLERİN İKTİDAR ÖMRÜ EN FAZLA 8 YIL OLMALI

KILIÇDAROĞLU VE BAHÇELİ İKTİDAR OLMAK İSTEMİYOR...
30 Ocak 2015 - 00:10
ANA PARTİ GENEL BAŞKANI AHMET ÖZAL, GAZETECİLERLE BİRARAYA GELDİ

ÖZAL: LİDERLERİN İKTİDAR ÖMRÜ EN FAZLA 8 YIL OLMALI.

Gazeteciler ve işadamlarıyla bir araya gelen Ana Parti Genel Başkanı Ahmet Özal, partisinin kuruluşu, programı ve ülke siyasetinin durumuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

İktidarın alternatifi olarak gösterilen CHP ve MHP’nin halkın isteklerine cevap veremediğini söyleyen Ahmet Özal, “Ben CHP veya MHP’nin iktidara gelebileceklerine inanmıyorum. Zaten kendileri de inanmıyor. Onların bir plan programlarının da olduğunu sanmıyorum. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de Anavatan ve Doğruyol Partisi’nden sonra merkez sağda veya merkezde bir parti ihtiyacı olduğunu çok net olarak görüyoruz” dedi.

DÜNYA HABER AJANSI (DHA) / İSTANBUL

Ak Parti iktidarının artık yorulduğunu, ülkenin bir kan değişikliği yaşaması gerektiğini belirten Ahmet Özal, “Muhalefetin iktidar olmak gibi bir kaygısı yok. İktidar olmak için herhangi bir programının olmadığını söyledi.

Türkiye Güncel Gazetesi’nin İSTOÇ’ta Malatya Köftecisi’nde organize ettiği toplantılar serisinin bu haftaki onur konuğu Ana Parti Genel Başkanı Ahmet Özal oldu.

Organizatör Nihat Tanrıkulu’nun sunuculuğunu üstlendiği toplantıya, Ana Parti Genel Başkanı Ahmet Özal ile birlikte genel başkan yardımcıları, Dünya Basın Mensupları Derneği Genel Başkanı Muzaffer Tunç, DBMD Genel Başkan Yardımcısı Ekonometrist Cahit TİMUR, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, siyasetçiler, işadamları ve geniş bir davetli topluluğu katıldı.

Toplantının açış konuşmasını yapan Dünya Basın Mensupları Derneği Genel Başkanı Muzaffer Tunç, katılımın hayli geniş olmasından dolayı teşekkür ederek başladığı konuşmasında, “Ülkemizin yetiştirdiği en önemli siyasetçilerimizden ve eski cumhurbaşkanlarımızdan rahmetli Turgut Özal’ı hasret ve minnetle anıyoruz. Bugün bu büyük şahsiyetin rahle-i tedrisinden geçmiş evladı Ahmet Özal’ı ağırlamanın haklı gururunu yaşıyoruz” dedi.

Tunç konuşmasının devamında, “Türkiye Güncel Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Faik Bozdağ’ın organize ettiği ve Malatya Köftecisi’nin ev sahipliği yaptığı bu güzel toplantıya katılımından dolayı Ahmet Özal’ın şahsında bütün katılımcılara teşekkür ediyorum.  Değerli büyüklerim yeni bir parti kuruldu. Türkiye’ye hizmet etmek ve dünyaya çığır açmak üzere bir parti kuruldu. Ahmet Özal Bey, Amerika’da eğitimini görmüş ve Dünya Bankası’nda görev yapmış olması sebebiyle dünyayı yakinen tanıyan bir isim. Uzun yıllar süren hizmetinden sonra Malatya’dan milletvekili seçilerek Meclis’te yaptığı görevlerde Malatya’mıza büyük hizmetlerde bulunmuştur.  O dönemde basın yayın kuruluşları Ahmet beyin haberlerini çok kısa veriyorlardı. Malatya özelinde yayın yapan gazetecilerin haberleriyle Ahmet Özal’ın hizmetlerini görüyorduk. O dönemde Malatya’ya büyük hizmetler vermişti. Bugünden sonra da inşallah Dünya ve Türkiye’ye hizmet vermek için Ana Parti’yi kurdular. Gayet güzel ve seçkin bir ekiple kurdukları bu partinin ülkemize ve dünyaya hayırlı olmasını diliyorum” ifadelerini kullandı.

AK PARTİ ÇOK DOĞRU İŞLER YAPTI AMA ARTIK YORULDU

Daha sonra söz alan Ana Parti Genel Başkanı Ahmet Özal, “Öncelikle bu organizasyonda emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Partimizi çok kısa bir süre içinde kurduk. Fazla reklam yapmadık. Teşkilatlarımızı ve ekibimizi kurduk. Kuruluş aşamasında çevremizdeki arkadaşlarımızın büyük özverisiyle önemli yol kat ettik.  Bundan sonrası için çalışmalarımızı daha da hızlandıracağız.” dedi.

Türkiye’nin son 12 yılına damga vuran bir parti olan Ak Parti iktidarının çok doğru yaptığı işler olduğunu söyleyen Ahmet Özal, “Bunu da kimse görmezden gelemez. Ak Parti doğru işler yapmış olmasına rağmen aradan geçen zamanda yorgunluk belirtileri göstermeye başladı. Bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan’ın genel başkanlığında seçime giren bir Ak Parti siyaset arenasında. Cumhurbaşkanı olduğu için Sayın Erdoğan’ın Başbakan adaylığı söz konusu değil. Gerçi önümüzdeki seçimlerde Tayyip Bey çıkıp Ak Parti için oy da isteyebilir. Ama bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü sonuçta Cumhurbaşkanı tarafsızdır. Yani bir futbol maçında hakemin takım tutması gibi bir şey olur. Olsa da fark etmez. Çünkü bundan sonraki dönemde Tayyip Erdoğan’a değil Ahmet Davutoğlu’na oy verecek insanlar. Halkımız bunun bilincindedir. Partimizin programını oldukça kapsamlı hazırladık. Mesela, sosyal yardımlarla ilgili bazı çalışmalarımız var. Bugün Ak Parti’nin sosyal yardımlarla ilgili yaptığı uygulamaların başlangıcı 1980’li yılların ortalarında başlatılmıştır. Hatırlarsanız Fakfukfon ismiyle anılırdı. Ak Parti bunu geliştirerek iyi bir seviyeye getirdi. Evdeki çocuklara ve çalışmayan kadınlara ayni ve nakdi yardımları bayağı iyi bir hale getirdiler. Ancak bu yeterli değildir. Çünkü Avrupa’ya bakarsanız bir hayli düşük bir seviyededir bu. Bu yardımlar bizim milli gelirin yüzde 1,8’i gibidir. Biz bunu yüzde 2,5’e çıkaracağız. Fakir fukaraya ve ihtiyacı olan insanlara bu yardımın yapılması gerekiyor. Eğitim, sağlık ve sosyal yardımlarda artırılmalıdır. Asgari ücrette vergilerin kaldırılması lazım, sigortaların indirilmesi lazım ki insanlar sigortaya kaydırılabilsin. Çok kaçak çalışan insan var maalesef. Bizim parti programımızda bunlar da var.” ifadelerini kullandı.

Kendisine “Neden bugüne kadar siyasete girmediniz?” diye sorular yöneltildiğini aktaran Ahmet Özal, “2002 yılında Sayın Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olmasından sonra 2014 yılına kadar yani başbakanlığı süresince doğru işler yapıyordu. Onun karşısına çıkmanın doğru olduğunu düşünmedim. Bugünkü şartlara bakınca artık yorulmuş bir Ak Parti var. Tayyip Erdoğan başbakan adayı değil. Son bir kaç yılda gelişen olaylarla beraber kutuplaşan bir Türkiye var. Halkımızın yeniden bütünleştirilmesi gerekiyor. Biz bunu daha önce zaten yapmış, herkesi bir araya getirmiştik. İnsanları yeniden barıştırabiliriz. Ya da kavga etmelerini engelleyebiliriz” şeklinde konuştu.

İKTİDAR OLACAKLARINA İNANMIYORLAR

İktidarın alternatifi olarak gösterilen CHP ve MHP’nin halkın isteklerine cevap veremediğini söyleyen Ahmet Özal, “Ben CHP veya MHP’nin iktidara gelebileceklerine inanmıyorum. Zaten kendileri de inanmıyor. Onların bir plan programlarının da olduğunu sanmıyorum. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de Anavatan ve Doğruyol Partisi’nden sonra merkez sağda veya merkezde bir parti ihtiyacı olduğunu çok net olarak görüyoruz. Demokratik batı ülkelerinde başbakan ve devlet başkanları 8 seneden sonra iktidara devam etmezler. Çünkü 8 seneden sonra iktidarda kalanlar anti-demokratik diktatör ülkelerinde vardır. Dolayısıyla bizim programımızda başbakan cumhurbaşkanı gibi 2 dönemle sınırlanması gerekir. Bir başbakan en fazla 8 seneden sonra makamı bırakıp bir daha aday olmamalıdır. Aynı şey belediye başkanlığında da olmalıdır. Bugün Ankara’da Melih Gökçek, 25 seneye gidiyor. Demokratik ülkelerde böyle bir şey olamaz.” dedi.

Parti programında emeklilikle ilgili düzenlemelere de yer verdiklerini aktaran Ahmet Özal, “ Yaşa takılanlar veya staj sıkıntısı yaşayanlar var. Ayrıca 600 lira emekli maaşıyla geçinmek zorunda bırakılanlar var. Bu maaşların yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Zamanında yani Anavatan döneminde bu yapıldı. Maaşlar, bir gecede yüzde 120 artırıldı. Bugün tekrar zamanı geldi ve yapılması lazım.” Şeklinde konuştu.

ÇÖZÜM SÜRECİNİ HALKTAN GİZLEMELERİNİN SEBEBİ NE?

Çözüm süreciyle ilgili görüşlerine de konuşmasında yer veren Özal, “Maalesef halk, çözüm süreciyle ilgili neyin ne olduğunu bilmiyor. Burada konuşan taraflar da ne olduğunu bilmiyor. Kimseye bir şey anlatılmıyor. Geçen hafta Diyarbakır’daydım. Televizyonda canlı yayında Diyarbakır halkına anlattığımı burada da anlatmak istiyorum. Çözüm süreci neyse bunun halka anlatılması lazım. Halk bunları madde madde bilmeli. Türkiye’nin 77 milyonluk nüfusunun geleceğiyle ilgili olarak kimsenin tek başına karar verme hakkı yoktur. Bunun kararı halk tarafından referandumla verilir. Bir özerklik meselesi konuşuluyor. Ben bunu Güneydoğu Anadolu’da birçok yerde halkla konuştum. Özerklik denilen şey o bölgenin kendi kendini idare etmesi demektir. Oradaki halk özerkliğe sıcak bakmıyor. Doğru yapıyorlar sıcak bakmamakla. Ege, Akdeniz, Karadeniz, Marmara, Orta Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu olarak 7’ye bölünmüş durumda. Bunun benzeri hadiseler var dünyada. İspanya’da Katalanlar vardır. Belçika’da Flamanlar ve Valonlar özerk bölgelerdir. İtalya’da Kuzey İtalya var. Fakat çok enteresan bugün İspanya’da ayrı bir devlet olarak ayrılmak isteyen Katalanlar zengin bölgedir. Belçika’da ayrılmak isteyen Flaman bölgesi zengin bölgedir. İtalya’daki Kuzey İtalya da zengin bölgedir. Yani fakir bölgeler ayrılmak istememektedir. Yarın öbür gün Türkiye’yi 7 bölgeye bölerseniz. Marmara, Ege ve Akdeniz zengin olduğu için ayırılıp ayrı bir devlet olmak isteyecektir. Bazıları bunları ya konuşmak istemiyor ya da bunu görmüyorlar. Çünkü zengin bölgeler ayrı devlet oldukları zaman Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan insanlar İstanbul’a veya İzmir’e gelmek için vize ve pasaport almak zorunda kalacaktır.  Bugün Kürt kökenli kardeşlerimizin yüzde 65’i Ankara’nın batısında yaşıyor. Fakirlik sadece Güneydoğu’da yok. Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’da da var. Hatta Doğu Karadeniz’de fakir yerler çok fazla. Bu insanlar İstanbul’dan kazanıyor. Hep şu korku yayılmak isteniyor ülkede: “Doğu ve Güneydoğu ayrılmak istiyor ayrı bir devlet olmak istiyor” deniliyor. Bugün Güneydoğu’da referandum yapılsa yüzde 95 “Hayır” diyecek. Yarın Batı’da yapın bu referandumu bakalım. Yüzde 95’i “Evet ayrılalım” der. Avrupa Birliği de “Hadi gelin sizi yarın sabah Avrupa Birliği’ne alıyorum” der. Bugün Türkiye’nin vergi gelirinin yüzde 93’ü 18 ilden geliyor. Türkiye’nin 81 ilinin 18’i yüzde 95 vergi veriyor. Kalanının tamamı yüzde 7’dir. Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu, Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu yüzde 7 vergiyle fakirlikten mahvolur. Batıya geçmek için de pasaport ve vize almak zorunda kalırlar. Şimdi esasında korkulması gereken güneydoğunun ayrılması değil batının ayrılmak istemesidir. Bunun örnekleri dünyada var. Çözüm süreciyle ilgili konuşulan ne bilen yok. 7 Haziran’da seçim var.  Eğer Ak Parti iktidar olamazsa, çözüm sürecini bilen olmadığı için çözüm süreci yeniden mi başlayacak? Kim devam ettirecek? Yoksa sıfırdan mı başlayacak? Hiç kimsenin gizli kapaklı iş yapma hakkı yoktur. Ya bu iş çok gizli yapılırdı kimse bilmeden sonra halka sorulurdu. Ya da bu kadar halkın önünde yapılıyorsa böyle gizli gizli yapılmamalıydı. HDP, Ak Parti ya da MİT’in ülkemizin 77 milyonunun temsil ettiğini düşünmüyorum. Böyle bir hakları yok. Halkın önünde bu maddeler açıklanmalı ve referandumla halk buna karar verilmeliydi. Batılı demokrasilerde önemli kararları meclisler değil halk verir. Bu ileriki zamanlarda iyice ortaya çıkacak.” dedi.

ÖCALAN’IN ÇIKMASI VEYA ÇIKMAMASI ARASINDA BİR FARK YOK

HDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın Abdullah Öcalan’la ilgili yaptığı açıklamaya da değinen Ahmet Özal, “Abdullah Öcalan’ın bir senedir fazladan yattığını söylüyor. Esasında doğru söylüyor. Hiç kimse bunu bugüne kadar konuşmadı. Abdullah Öcalan’ın ceza aldığı zamanda Türkiye’de müebbet hapisle ağırlaştırılmış müebbet hapis arasında fark yoktu.  Sadece 5 yıl hücre hapsi vardı. İnfaz yasasına göre 25 sene üzerinden 3’te 2 yatacaktı. 2005’te Ak Parti’nin çıkardığı bir kanunla ağırlaştırılmış müebbet hapis 36 yıla çıkarıldı. 13’te 2 sayıldı. Fakat ceza aldığı dönemden sonra çıkan kanunlar geriye dönük çalıştırılmaz. Sanığın aleyhine kanun çalışmaz, lehine olanlar çalışır. Ben bunu 3 tane ceza profesörüyle konuştum. Hepsi de aynı şekilde söyledi. Dolayısıyla Selahattin Demirtaş doğruyu söyledi. “Abdullah Öcalan çıkacak mı-çıkmayacak mı?” diye konuşmak bile abestir. Mart veya Nisan ayında çıkması gerekiyor. Şimdi kim neyin pazarlığını yapıyor? Bir taviz mi bu mesele? Abdullah Öcalan kanuna göre çıkması gerekiyor. Şu anda Türkiye’nin yol haritasını çiziyor. İçeride veya dışarıda olmasının bir önemi de yok artık. Bana göre artık onu çıkartırlar. Ev hapsi mi verilir veya başka bir şey mi yaparlar bilemem ama artık ilk defa deklare edildi. Yarın televizyonlara bakın profesörler konuşacaklar “Olur veya olmaz” tartışmaları yapılacak. Seçim sonrası çıkacağını söylüyorlar. Demek ki verilen bir karar var. Ama açıklanmıyor. Ben bu süreçte siyasilerin ve bürokratların kararını vermesini doğru bulmuyorum. Halka sorulması referandum yapılması gerekiyor.” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASI DAVUTOĞLU’NUN GELİŞİYLE İFLAS ETTİ

Türkiye’nin dış politikasının iflas ettiğini söyleyen Özal, “2014 yılından itibaren iyi olmadığını gördüm. Önceki gün Filistin Büyükelçisiyle görüştüm. Gazze’deki İsrail’in oluşturduğu sıkıntıları anlattı bana. Mısırla aramız iyi değil, Suriye’yle aramız iyi değil, İsrail’le zaten iyi değil. Ama Suriye ve Mısır’la Arap ülkelerinin arası düzelmiş durumdayken biz hepsiyle kötüyüz. Mısırla, Libya’yla, Suriye’yle, Avrupa’yla, ABD’yle iyi değil aramız. Bu kabadayılıkla dünyada tutunamazsınız. Filistinli Büyükelçi’nin bana söylediği şudur: Türkiye Filistin’e yardımcı olmak istiyorsa, Mısır ve İsrail’le iyi geçinmek zorundadır. Eğer bu olmazsa Türkiye’nin bize yardımcı olması mümkün değildir.” Eğer, Türkiye Filistin’e yardımcı olmak istiyorsa İsrail ve Mısır’dan geçerek yardımcı olabilir. Sadece “Vah zavallı Gazzeliler” der başka bir şey yapamayız. Dünyadaki dış dengeleri iyi koruyamıyorsak zararı bize ve bizim sevdiğimiz insanlara dokunur. Tayyip Erdoğan’ın dış politikası iyi bir dış politikaydı. Kimden önce Ahmet Davutoğlu ona danışman olmadan önce. Ahmet Davutoğlu danışman oldu sonra da Türkiye’nin dış politikası battı. Daha sonra da dışarıdan bakan oldu. Ondan sonra da dış politikanın halini gördük. Libya’dan bile kovulduk. Şimdi Libya diyor ki “Türkler buraya gelmesin, tutuklarız” Görüştüğümüz tek Arap ülkesi Katar kaldı. Başka kimse de kalmadı. Bizim dış politikamızı tekrar düzenlemezsek çok kötü bir hal alacak. Mesela Kürt meselesi artık Türkiye’nin iç meselesi olmaktan çıkmıştır. Çünkü Irak ve Suriye’deki Türkler de, Kürtler de, Ezidiler de Türkiye’nin sorunudur. Dış politikanızı sağlam kurmanız lazım. Kurmazsanız oralardaki kimseye faydanız olmaz. Ben Irak’ta yıllardır iş yapıyorum. Irak ve Suriye’de 15 bin kilometre yol yaptım. Irak’ta her tarafı bilirim. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de 5-6 milyon Kürt varsa 4 buçuk milyon da Türkmen var. Bunları konuşan var mı? Hayır. Fakat ne acıklıdır ki bundan birkaç ay önce PKK liderlerinden Cemil Bayık’ın bir açıklaması oldu internette. “Irak 3’e değil 4’e bölünsün” dedi. Şiiler, Sünniler, Kürtler ve Türkmenler olarak bölünmelidir” dedi. Bunu Cemil Bayık söylüyor, Türk hükümetinden ses çıkmıyor. Orada 4 buçuk milyon Türkmen var. Bizim sesimiz çıkmıyor. Türkmenler IŞİD’den kaçarken bizim sınıra geldiler. Pasaport soruldu onlara. Neden biliyor musunuz? Çünkü onlar Şii’dir. Şii ama Türkmen’dir. Benim arkadaşlarım var orada beraber çalıştığım arkadaşlarımdan birinin köyünde IŞİD yüzünden 20 kadın tecavüz edildiği için intihar etti. Onları biz almadık Türkiye’ye Şii’ler çünkü. Ama 2 milyon Suriyeliyi Türkiye’ye aldık. Onlar ise Sünni. Şimdi bu adalet mi? Tabii ki değil. Burada kimi kabahatli buluyorum? Elbette Ahmet Davutoğlu’nu kabahatli buluyorum. Artık bilemiyorum Türkiye aklını başına almazsa, Avrupa Birliği’nden uzaklaşırsa, insan hakları kriterlerini uygulamaktan uzaklaşırsa diktatörlüğe doğru gideriz. Bugün Türkiye’de 17-25 Aralık operasyonları konuşuluyor. Aslında kimsenin de çok umurunda değil. Hırsızlık yapılmış. Çok kimsenin umurunda değil. Şöyle bir değer yargısı oluştu halkımızda, “Hırsızlık yapıyor ama iş yapıyor” bu ne kadar kötü bir değer yargısıdır? Ayakkabı kutularını, kasaları konuşmuyorum bile. “Onları polis koymuş oralara” dediler. Adamlara faiziyle iade ettiler. Ayıptır, komedidir bu. Maalesef “Paramı alıyorum, kömür yardımı da geliyor” deyip umursamıyor kimse. Tamam, bu halka yardım edin ama değer yargılarını yerlerde süründürmeyin. Bu gelecek nesillere miras olarak kalır. Artık birilerinin bazı şeylere “Dur” demesi gerekir. Ben Ak Parti’nin içinde yanlış yapanların ayıklanması Yüce Divana gitmesi gerektiğini düşünüyordum. Ama yüce divana gitmeden seçime gidiyorlar. Milletin aklındaki soru işaretleriyle seçime gidiyorlar. Hükümet şimdi paketler açıklıyor. Kadınlarla ilgili, ekonomiyle ve çiftçiyle ilgili paketler açıklayacaklar. Çünkü konuyu değiştirmeleri gerekiyor. Burada bir şansları var CHP ve MHP açıklanan paketlerin 2 katını vereceğim” deseler halk inanmıyor. İnandırıcı değiller. Bundan bir buçuk sene önce Sayın Tayyip Erdoğan’la Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya gelmiştik. Bana dedi ki, “Ahmet, bu Kılıçdaroğlu ve Bahçeli var ya bunlar bana Allah’ın bir lütfudur” ben de dedim ki, “Haklısın. Böyle iki tane muhalefet olursa Allah bütün iktidarlara böyle muhalefet versin.” Ama bakın artık bugün Tayyip Bey yok, artık Cumhurbaşkanıdır. Bundan sonraki süreçte benim rakibim, Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve Davutoğlu’dur. Tayyip Erdoğan değildir. Ben Cumhurbaşkanlığı makamını da başbakanlık makamını da gördüm. Hepsinin değerini kıymetini iyi bilirim. Ben Tayyip beyle asla siyasette demagojiye girmem. Ama diğerlerinin yaptığı hatalar konusunda onlarla muhatap olurum” ifadelerini kullandı.

İNANMADIĞIM BİR ŞEYİ OY ALMAK İÇİN SÖYLEMEM

Toplantıda daha sonra soru-cevap bölümüne geçildi. “Biraz önceki konuşmanızda Abdullah Öcalan’ın içeriden çıkıp-çıkmamasıyla ilgili söylediklerinizden, “Kürt oylarına talip olduğunuzu” çıkaranlar olacaktır.  Bu konuyu açıklayabilir misiniz?” şeklindeki soruya Ahmet Özal, “Ben Diyarbakır’da televizyonda canlı yayında, halka “Türkiye’de özerkliğin yanlış olduğunu söyleyen tek siyasetçiyim. Bugün oy almak için inanmadığım bir şeyi söylemem. Çok iyi hatırlarım 1987’deki seçimlerde Süleyman Demirel, “Kim ne veriyorsa 5 bin lira fazla veriyorum” diyerek 2 anahtar sallıyordu mitinglerinde. Rahmetli babamı çevresindeki bazı arkadaşları “Efendim Süleyman Demirel bunları yapıyor. Biz de biraz atalım” dediler. Babam da “Ben millete yalan söyleyerek oy almak istemiyorum. Bu günahtır. Eğer gerekiyorsa seçimden bir hafta önce zam da yaparım” demişti. Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Allah’a şükürler olsun Malatyalılar sayesinde milletvekilliğini de gördüm. Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı köşkünü 10 sene boyunca gördüm. Görmediğim hiçbir makam mevki kalmadı bu dünyada. Benim derdim makam-mevki değildir. Doğru neyse onu söylerim. Oy verilirse ne ala, verilmezse de Allah’ın takdiridir. Ben en azından kendi vicdanımda yapmam gereken neyse onu yaparım. Babam günde 5 vakit namazını kılardı kimse bilmezdi. Namaz kılacaksa geçer bir köşeye kimseye göstermeden namazını kılardı. Cuma namazlarına gazetecilerle hiç gitmedi. Türkiye’de nereye giderse gitsin bir koruma ve bir şoförle sabah namazlarına giderdi. Kimse görmezdi kendisini. Babam dinle ilgili hiçbir zaman gösterişe kaçmadı. Biz böyle bir ortamda yetiştik.” diyerek cevap verdi.

LİDER İÇİN 8 SENE YETER

Bir gazetecinin “Biraz önceki konuşmanızda parti programınızda iktidarda 2 dönem sınırlaması getireceğinizden bahsettiniz. Sizce 2 dönem içinde ardınızdan gelecek siyasetçileri yetiştirmek için bu süre yeterli mi? Ayrıca rahmetli Babanızın yakın arkadaşlarından bazılarının şimdiki parti çalışmalarınıza bakışları ne yöndedir?” sözleriyle sorduğu soru karşısında Ahmet Özal, “İngiltere’de 11 sene başbakanlık yapmış olan Margaret Thatcher örneğini vermek isterim. Margaret Thatcher, siyaseti bıraktıktan sonra Türkiye’ye gelmişti. Babam da Köşk’te Margaret Thatcher’ı ağırlamıştı. O yemekte 5 kişiydik. Orada Margaret Thatcher babama şöyle söylemişti: “Ben İngiltere’de 11 sene başbakanlık yaptım. Ben bir yerde hata yaptım. 3 sene fazla başbakanlık yaptım. Bir lider en fazla 8 sene iktidar olmalıdır. Çünkü insanlar sizden sıkılıyorlar. Sizi görmek istemiyorlar. Siz gökten altın yağdırsanız artık sizi istemiyorlar.”

Bakın Amerika’daki sistem 4 sene artı 4 senedir. 8 seneden sonra aday dahi olamazsın. Yani batalı ülkelerde durum böyledir. Bakın ülkemizden örnek vereyim. Rahmetli Menderes, 1950 ile 60 arasında iktidarda olmuştur. Ancak en başarılı olduğu dönem 1950 ile 1957 arasıdır. Vatan Cephesi kurulmuş, bazı antidemokratik uygulamalar olmuş ve daha sonra ihtilal olmuştur. 1965’te Demirel iktidarda, Babam da onun müsteşarı. 1971’e kadar iktidar, ondan sonra ihtilal. 12 Mart’a kadar Adalet Partisi’nin döneminde Türkiye’nin kalkınma hızı yüzde 7’dir. Japonya’dan sonra en hızlı kalkınan ülke Türkiye’dir o dönemde. Geliyorum üçüncü dönem 83-91 dönemi Anavatan Partisi, tek başına iktidarda. O da bitmiş. Gelelim Ak Parti’ye, 2002-2011 tarihine kadar çok iyi. Daha sonra hem kendisine hem de Türkiye’ye zarar vermeye başlamıştır. Dolayısıyla böyle baktığın zaman bir lider 7 veya 8 senede ülkesine bir şeyler verebilir ondan sonra hiçbir şey veremez. Bakın Ak Parti’nin 13 senelik döneminde kalkınmanın en yüksek olduğu dönem ilk 6-7 senesidir. Ondan sonra kalkınma hep sabit gitmiştir. Yeni kan lazım, yeni enerji ve yeni insan lazım. Eski bakan ve milletvekillerimize gelecek olursak, onların döneminin bittiğini düşünüyorum. Yeni insanlar lazım. Ben pek istemedim açıkçası onların da aramızda olmasını. Bundan sonraki dönemde gençlerin daha çok yer almaları gerektiğini düşünüyorum. Gençlerimizin kendilerini yetiştirdiklerini düşünüyorum. Onlara şans verilmesi lazım. Anavatan Partisi’nin döneminde yaş ortalaması en genç partiydi. 35 yaşında bakanlarımız vardı. 35 yaşında genel müdürler vardı. Onların çoğu şimdi çok iyi yerlere geldi. Gençlerle birlikte kadınlara da şans verilmesi lazım. Kadınlarla ilgili bir şey söyleyeyim. Ailenin reisi erkekler denilir ama ailenin reisi kadındır. Adamları kadın idare eder ama erkek kendini reis zanneder.” ifadeleriyle cevap verdi.

“KÜÇÜK DAĞLARI BEN YARATTIM” EDASIYLA DOLANIRSAN TOKADI YERSİN

Bir başka gazetecinin “Rahmetli Özal’ın cesaretinden dolayı gurur duyuyoruz. Eski hırsı ve cesareti Özal’dan sonra pek göremedik. Ana Partiyle Özallı dönemlerin heyecanını yeniden yakalayabileceğinize inanıyor musunuz?” şeklindeki sorusunu Ahmet Özal, “Babam 1993’te rahmetli oldu. 1999’da milletvekili adayı oldum. 1999’a kadar ki dönemde bana çektirilen sıkıntıları bir ben bir de Allah bilir. Osmanlı’dan gelen bir gelenektir. Padişah giderse torununa kadar hepsini yok ederler. Bizim için de ayakta kalmak zordu. Büyük, önemli ve güçlü liderlerin çocuklarının işi çok daha zordur. Toplum seni babanla mukayese etmeye çalışır. Senin yapın, yetişme tarzın ve karakterin farklıdır. Ama genetik olarak özelliklerin aynıdır. Rahmetliyle ben 10 sene beraber çalıştım. İşimiz kolay değil. Çünkü karşımızda çok ciddi ve kuvvetli bir yapı var. 1999 seçimlerinde Bülent Ecevit yüzde 26’yla iktidar oldu. Bir dönem sonra aldığı oy ise yüzde 1’di. Yüzde 26’dan bire indi. Bizim milletimizin ne zaman ne yapacağını bilemezsiniz. Kimsenin oyu kimsenin cebinde değildir. “Küçük dağları ben yarattım” demeye başladığın anda Allah’ın tokadını çok fena yersin. “Halka hizmet, Hakk’a hizmettir” söylemini rahmetli babam kullanırdı. Sağ olsun Tayyip Erdoğan da bu söylemi kullanır. Tayyip Erdoğan’ın babamın yaptıkları ve söylediklerini kullanıyor olmasından kesinlikle rahatsız olmadım. Bazı yerlerde babamın resimlerini kullanıyor çok da hoşuma gidiyor. Türkiye’nin rahmetliden aldığı çok şey var. Burada bir örnek vermek istiyorum. Bir zamanlar, Suriye’de bir bakanla toplantım vardı. O bakan bana “Türkiye’nin temellerini Atatürk attı, inşaatını Turgut Özal yaptı” demişti. Ben rahmetliden önceki Türkiye’ye “Siyah-beyaz Türkiye” derim, rahmetliden sonraki Türkiye’ye de “Renkli Türkiye” derim. Rahmetliden önce Türkiye’nin 4 milyar dolarlık ithalat ve ihracatı vardı. Şimdi 350 milyon dolarlık ithalat-ihracat hacmi var. Turizm geliri 250 milyon dolarken, şimdi 30 milyar dolardan bahsediyoruz. O zamanlar rahmetli için Antalya ve sahillerde yapılan tatil köyleriyle “Türkiye’yi peşkeş çekiyor” dediler. Ama istihdam ve gelir sağladı bu uygulamalar.” Bugün yatırımlar için çeşitli projelerimiz var. Mesela küçük hidro-elektrik santrallerinin yapılmasının gereksiz olduğunu düşünüyorum. 5 veya 6 megavatlık santraller gereksizdir. Mesela üçüncü köprü için bazı uyanıklar o arsaları kapatmaya başladı. Otoyollar oradan geçeceği için. Ben bunu programımıza yazacağım otoyol geçecekse petrol istasyonuna bile müsaade etmeyeceğim. Yapılaşmaya bir sınır getireceğim. Petrol bugün 40 dolarlara iniyor. Petrol 20 dolar hatta 15 doların altına inecek, Çünkü şu anda Amerika kaya gazı kullanmaya başladı. Bırakın gazı, kayadan petrol çıkarmaya başladılar. Kaya petrolünün ihracatına başlayacaklar. Panama’daki kanalı genişletiyorlar. 2017’de bitirilecek. Bittiği zaman Amerika kaya petrolü ve kaya gazını ihraç edecek. Petrol 10 dolara bile düşecek. Sudan daha ucuz olacak. Arap ülkeleri perişan olacak. Rusya Federasyonu da perişan olacak. Rusya Federasyonu darmadağın olacak. Küçük küçük ülkeler Avrupa Birliği’ne girmeye çalışacak. Amerika, dünyanın yine tek gücü olarak kalacak. Avrupa Birliği falan hikâye. Şöyle bir rakam söyleyeyim. Amerika’nın nüfusu dünyanın yüzde 5’idir. Kullandığı enerji ise dünyanın yüzde 45’idir. Ne kadar enerji kullanırsan o kadar güçlüsün. Aradaki farkı görün. Çin için “Çok büyük bir ekonomi” deniliyor ama halkı halen fakir. Enerji yatırımlarına ağırlık verilmeli” şeklinde cevapladı.

DAVUTOĞLU BENİMLE CANLI YAYINA ÇIKAMAZ

“Seçime çok az bir zaman kaldı. Bundan sonra ne yapabiliriz?” soruya Ana Parti Genel Başkanı Ahmet Özal, “Seçime 5 ay var. Kısa bir süre ama çok da kısa bir süre değil. Çünkü eskiden olmayan 2 şey var. Birincisi internet var. Bunu iyi kullanmak için çok iyi bir ekip kuruyoruz. İkincisi ise hiç kimsenin yapmadığı bir şey yapacağız. Bu ay sonuna kadar Ana Parti’nin tanıtım filmini hazırlıyoruz. Bunu sadece ulusal basına değil 400 tane yerel televizyona dağıtacağız. Ben il il gezerek yerel televizyonlarda konuşacağım. Ulusal televizyonlara çıkacağım. Ahmet Davutoğlu’nu da çağıracağım ama canlı yayına çıkacağını sanmıyorum. Onlar gazetecilerle çıkıyorlar onda da hazır sorulara hazır cevaplar veriyorlar. Geçen gün Ankara’ya gitmiştim. Bize gelmek isteyen milletvekilleri var. Benim hedefim Meclis’te grup kurmaktır. Ocak sonu veya Şubat ortasına kadar Meclis’te grup kuracağız. Her Salı Meclis’te grup konuşmalarım olacak. Ben 3 tane konuşma yapsam Ahmet Davutoğlu kaçacak yer arar. Bana bazı arkadaşlar “Parti kuruyorsun, seni de Silivri’ye gönderirler” dedi. “Varsın göndersinler biraz dinleniriz” dedim.” Cevabını verdi.

Bir gazetecinin “Çok güzel bir geçmişiniz var. Siyasetin dejenere olduğu bir zamanda, insanların siyasetçilere çok fazla güvenemediği bir zamanda, entrikaların döndüğü bir zamanda siyasete soyunmak nasıl bir duygu? Bu güveni kendinizde nasıl buldunuz?” şeklindeki sorusuna Ahmet Özal’ın cevabı şu şekilde oldu: “Geçenlerde “Siz kendinizi babanızdan şanslı görüyor musunuz?” diye sormuştu. Ben de “Onun babasının adı Turgut Özal değildi, ama benim babam Turgut Özal’dır. Onun için de benim şansım daha yüksektir” demiştim. Babam 56 yaşında siyasete girdi. Siyaset için bu geç bir yaştır. Bunu kendisine sorduğumda “Oğlum ben siyaseti hiçbir zaman sevmedim. Fakat bugün Türkiye’nin halini görüyor ve neler yapılacağını çok iyi biliyorum. Eğer ben bunları yapmazsam, yapmaya çalışmaz isem öbür dünyada Allah’a hesap veremem” demişti. “Halka hizmet Hakk’a hizmettir” sözünü de bunun yüzünden söylemiştir. Babam oy alıp iktidar olma heveslisi olmadı. Kaybederse daha da mutlu olacaktı. “Emekli olup Bodrum’a gidip kitap yazarım” demişti. Hiçbir zaman makam mevki peşinde olmadı. Ben de onunla birlikte makamı da mevkii de gördüm. Babam, Dünya Bankası’nda çalışmaya başlayınca ben 14-15 yaşındayken Amerika’ya yerleştik. Ben hep doğulu çocuğuydum. Lise üçü Amerika'da okudum. Memur çocuğuyduk ağzımızda altın kaşıkla büyümedik. 16 yaşındayken ehliyet aldım. Babamdan bana araba almasını istedim. O da aldı. Araba için benzin gerekiyordu babamdan benzin parası istediğimde “Oğlum arabayı ben aldım artık benzini de sen alacaksın” dedi. 16 yaşında hamburgercide, lokantada, benzincide ve kamyon şoförlüğünde çalıştım. Üniversite hayatım çalışarak geçti benim. Baba parasıyla geçinmedim ben. Babam Türkiye’ye döndü ben Amerika’da kaldım. Bir gün bile arayıp da “Baba bana para gönder” demedim. Gün geldi babam Başbakan oldu sonra da Cumhurbaşkanı oldu. Amerikan Başkanıyla da Suudi Arabistan Kralıyla da yemek yedim. Hiç birinin makamı mevkii benim için önemli değildi. İnsan olsun yeter.”

DİYANET İŞLERİNİN DEVLETTEN AYRILMASI GEREKİR

Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili görüşleri sorulan Ahmet Özal, “Diyanet İşleri, eskiden bakanlığa bağlıydı, şimdi ise Başbakanlığa bağlı yani devlete bağlıdır. Laikliğin kuralı nedir? Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Böyle olunca Diyanet İşleri neden devlete bağlı oluyor. Diyanet işleri devlete bağlı olamaz. Diyanet işlerinin herkesin temsil edildiği bir yapıda oluşması lazımdır. Mezhepler arası kavgalar din savaşlarından daha kanlı olmuştur. Suriye ve Irak’taki savaşı görüyoruz. Şiilerle Sünniler arasında acımasız bir savaş var. Çoluk çocuk demeden birlerini öldürüyorlar. Bunun önüne ne zaman geçersek Allah üzerimize pislikler yağdıramaz” ifadelerini kullandı.

TÜRKİYE’DE SAĞ VE SOL KAVRAMLARI BİRBİRİNE KARIŞTI

Kendisi ve partisini tanımlamak için hangi kelimelerin kullanılması gerektiği sorulan Ana Parti Genel Başkanı Ahmet Özal, “Merkez sağda veya merkez solda olup olmadığımız soruluyor sürekli bize. Geleneksel sağ ve sol kavramların değişik tezleri vardır. Bende her ikisinden de var bende. Her ikisinde de varım. Türkiye’de sağ ve sol kavramları birbirine karıştı. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin Günal idam edilmişti. Darbe yapmaya teşebbüsten yargılandılar ve idam edildiler. Bu insanlar sol görüşlü komünist görüşünde olan insanlardı. Cebinde çay parası dahi olmayan 3 tane çocuğu idam edemezsiniz? Bugün Çarşı grubu darbe yapmaktan yargılanıyor. Allah’tan bugün idam cezası yok. Olsaydı bunlar da idamla yargılanacaktı. Bu davayı açan savcılarda demek ki vicdan yok. Bakıyorum bugün herkes darbeci olmuş. Nasıl olur böyle şey darbe yapılacaksa silahlı kuvvetler yapar. Elinden silah olmayan insanlar nasıl darbe yapabilir. Ben bazı konularda, solcu, bazı konularda sağcı bazı konularda muhafazakârım. 1970’li yıllarda sağ-sol, alevi-Sünni olayları vardı. Sol o yıllarda Maocular, Leninciler diye 48 fraksiyon çıktı. Sağ kesim ise bir ideolojiyle çıkamadığı için silahla ortaya çıktı. İnsanlar birbirini öldürdü. Rahmetli babam zamanında sağcı olarak bir fikirle çıktı ortaya. 3 tane temel prensiple çıktı ortaya. Düşünce, vicdan ve teşebbüs hürriyetini ortaya çıkardı. Bunları uygularsanız kavgada olmuyor. Bugün de aynı bu hürriyetler devam ediyor. Terör örgütleri diktatörlüklerde vardır. Çünkü insanlar konuşamazsa terör örgütleri ortaya çıkar. Batılı ülkelerde demokrasinin yüksek olduğu Kuzey Avrupa’da terör örgütü yoktur. Siz insanların düşüncelerini baskılarsanız terör ortaya çıkar. Bakın Anavatan Partisi 163’ü kaldırdı. Cem Karaca vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Komünist olduğu için. Babam bu yasayı çıkarınca Cem Karaca Türkiye’ye gelebildi. Türkiye Komünist Partisi kuruldu da ne oldu? Türkiye komünist mi oldu? İnsanlar fikirlerini açık açık söylesinler kim kime inanmak istiyorsa ona inansın. Farklı fikirlerdeki insanlar bir araya gelince gelişme daha çok oluyor. 1980’li yıllarda babam Kürtçe müziği serbest bıraktı. İnsanlar arabalarında gizli gizli Kürtçe müzik dinliyorlardı. Serbest olunca kaçak yollarla daha çok kaset satılırken serbest olunca daha da azaldı. Kürtçe gazete serbest bırakıldı. 6 tane gazete kuruldu o dönemde. Hepsi daha önce gizli gizli çokça satılırken, serbest olunca o gazeteler de satılmaz oldu. Yasakları koyunca daha çok rağbet görüyor” şeklinde konuştu.

 

 

 

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum