KUDÜS VE FİLİSTİN'DE İHLAL EDİLEN İNSAN HAKLARI
Samsun Eğitim-Bir-Sen 1 Nolu Şube Başkanı Nejdet Güneysu, Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletlerde kabulünün üzerinden 69 y
09 Aralık 2017 - 17:54
Samsun Eğitim-Bir-Sen 1 Nolu Şube Başkanı Nejdet Güneysu, Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada;
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletlerde kabulünün üzerinden 69 yıl geçti. Bunca zaman sonrasında ‘insan’ ve ‘hak’ kavramı, bütün dünyanın korumak zorunda olduğu en öncelikli değer olması gerekirken, tarihte eşine rastlanmadık çoklukta ve sistematik olarak hak ihlalleri yaşanmaya devam ediyor. Hak ihlallerine üstelik bilinçli olarak sebep olanlara BM bile engel olmamakta, olamamaktadır. BM’nin haksızlıkları kınamaktan bile aciz görünmesi ‘İnsan Hakları Günü’nü daha anlamlı kılmaktadır.
İnsan hakları, insanlığın ürettiği veya benimsediği ortak değerdir. Barış ve huzurun evrensel ölçekte yaygınlık kazanması, bu değerin varoluşumuzun ortak zemini ve paydası olarak yaşanır kılınmasına bağlıdır. Medeniyet tasavvurumuz içinde biz insan haklarını varoluşun zorunlu şartı olarak görürüz. İnsan, temel haklarına doğar doğmaz sahip olur. Hakkının ayrımında ve onu koruyamayacak zafiyet içinde olsa bile, onları koruyup gözetmek diğer insanların görevidir.
Dün yalandan da olsa insan hakları söylemi, kimi ihlallerin önünü alıyor, kısmi bir rahatlamaya, kısmi bir güvene imkân veriyordu. Bugün BM, felsefesine, amacına, işlevine yabancılaşmıştır. İtibarını, güvenilirliğini yitirmiştir. Daha da vahim olanı, bu kurumun, kitlesel katliamlar yapan siyasi, ideolojik güç odaklarının neredeyse emrine girmiş olmasıdır. Öyle ki BM, haklılığıyla değil, silah üstünlüğüyle egemenlik kurmak isteyen süper güçlerin, haksızlıklarına hizmet eder olmuştur. Kan ve ölüm deryasında büyük katliamlara uğrayan insanların kitlesel trajedileri yanında, fikir suçları, yıldırma, şiddet, özellikle kadına şiddet, seyahat, eğitim, bilgilenme gibi hakların takibi adeta unutulmuştur. İnsanların anne, baba, kardeş ve çocukları, bütün aileleri, hatta vatanları ellerinden alınıyor. Çocuk istismarı, organ ticareti, yeni dünyanın kanıksanan sıradan hadiselerine dönüşmüştür.
BM gözlemci ve görevlileri artık kitlesel boyut kazanan hak gaspları karşısında seyirci bile değil, adeta organizatördür. Dün Srebrenitsa’da katliama ortaklığı, bugün Gazze’de, Halep’te, Arakan’da yıkım ve kıyıma sessiz kalması ve son olarak Siyonist lobilerin sıkıştırmasıyla ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan edip, büyükelçiliği buraya taşıma kararına tepkisizliği, Birleşmiş Milletlerin artık işlevsiz, yok hükmünde bir örgüt olduğunu ortaya koymuştur.
Oysa Kudüs, binyıllardan beri kadim kültürlerin, farklı dini inanç mensuplarının bir arada yaşadığı barışın güçlü sembol şehridir. Bu şehir insanlığın ortak zengin birikimi adına korunmalı, çatışmaların kucağına terk edilmemelidir. Bu mübarek şehir, kendinden olmayanı yok etmek için acımasızca saldıran siyonizmin azgın zorbalığına terk edilemez, edilmemelidir. BM, birlikte yaşamayı mümkün kılacak değerlere ve inançlara saygı adına, şimdiden acı ve ızdıraplara yol açan bu karara bile karşı çıkamamış, mazlumlara karşı zalimlerle iş birliği rolü üslenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ‘yalannameye’ dönüşmüştür.
Eğitim-Bir-Sen olarak, ırk, dil, din, sınıf ayrımı gözetmeksizin, devredilmez, vazgeçilmez temel insan haklarını, korunması ve yaşatılması zorunlu medeniyet değerleri olarak telakki ediyor, bütün haklarıyla insana saygılı bir medeniyet ikliminde insanlığın tekrar soluklanmasını diliyoruz. Günümüzde ideolojik zalimliğe teslim olmuş siyasal güç odaklarının milyonlarla ifade edilen kitleleri perişan etmelerine rağmen ‘insan hakları’nın bütün insanlığın temel tepki ve tutumunu belirleyen ana bilinç ve değer olduğuna inanıyoruz.
Haksızlıklara karşı güçlü, kararlı tepkimizi her zaman göstermeye devam edeceğiz.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletlerde kabulünün üzerinden 69 yıl geçti. Bunca zaman sonrasında ‘insan’ ve ‘hak’ kavramı, bütün dünyanın korumak zorunda olduğu en öncelikli değer olması gerekirken, tarihte eşine rastlanmadık çoklukta ve sistematik olarak hak ihlalleri yaşanmaya devam ediyor. Hak ihlallerine üstelik bilinçli olarak sebep olanlara BM bile engel olmamakta, olamamaktadır. BM’nin haksızlıkları kınamaktan bile aciz görünmesi ‘İnsan Hakları Günü’nü daha anlamlı kılmaktadır.
İnsan hakları, insanlığın ürettiği veya benimsediği ortak değerdir. Barış ve huzurun evrensel ölçekte yaygınlık kazanması, bu değerin varoluşumuzun ortak zemini ve paydası olarak yaşanır kılınmasına bağlıdır. Medeniyet tasavvurumuz içinde biz insan haklarını varoluşun zorunlu şartı olarak görürüz. İnsan, temel haklarına doğar doğmaz sahip olur. Hakkının ayrımında ve onu koruyamayacak zafiyet içinde olsa bile, onları koruyup gözetmek diğer insanların görevidir.
Dün yalandan da olsa insan hakları söylemi, kimi ihlallerin önünü alıyor, kısmi bir rahatlamaya, kısmi bir güvene imkân veriyordu. Bugün BM, felsefesine, amacına, işlevine yabancılaşmıştır. İtibarını, güvenilirliğini yitirmiştir. Daha da vahim olanı, bu kurumun, kitlesel katliamlar yapan siyasi, ideolojik güç odaklarının neredeyse emrine girmiş olmasıdır. Öyle ki BM, haklılığıyla değil, silah üstünlüğüyle egemenlik kurmak isteyen süper güçlerin, haksızlıklarına hizmet eder olmuştur. Kan ve ölüm deryasında büyük katliamlara uğrayan insanların kitlesel trajedileri yanında, fikir suçları, yıldırma, şiddet, özellikle kadına şiddet, seyahat, eğitim, bilgilenme gibi hakların takibi adeta unutulmuştur. İnsanların anne, baba, kardeş ve çocukları, bütün aileleri, hatta vatanları ellerinden alınıyor. Çocuk istismarı, organ ticareti, yeni dünyanın kanıksanan sıradan hadiselerine dönüşmüştür.
BM gözlemci ve görevlileri artık kitlesel boyut kazanan hak gaspları karşısında seyirci bile değil, adeta organizatördür. Dün Srebrenitsa’da katliama ortaklığı, bugün Gazze’de, Halep’te, Arakan’da yıkım ve kıyıma sessiz kalması ve son olarak Siyonist lobilerin sıkıştırmasıyla ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan edip, büyükelçiliği buraya taşıma kararına tepkisizliği, Birleşmiş Milletlerin artık işlevsiz, yok hükmünde bir örgüt olduğunu ortaya koymuştur.
Oysa Kudüs, binyıllardan beri kadim kültürlerin, farklı dini inanç mensuplarının bir arada yaşadığı barışın güçlü sembol şehridir. Bu şehir insanlığın ortak zengin birikimi adına korunmalı, çatışmaların kucağına terk edilmemelidir. Bu mübarek şehir, kendinden olmayanı yok etmek için acımasızca saldıran siyonizmin azgın zorbalığına terk edilemez, edilmemelidir. BM, birlikte yaşamayı mümkün kılacak değerlere ve inançlara saygı adına, şimdiden acı ve ızdıraplara yol açan bu karara bile karşı çıkamamış, mazlumlara karşı zalimlerle iş birliği rolü üslenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ‘yalannameye’ dönüşmüştür.
Eğitim-Bir-Sen olarak, ırk, dil, din, sınıf ayrımı gözetmeksizin, devredilmez, vazgeçilmez temel insan haklarını, korunması ve yaşatılması zorunlu medeniyet değerleri olarak telakki ediyor, bütün haklarıyla insana saygılı bir medeniyet ikliminde insanlığın tekrar soluklanmasını diliyoruz. Günümüzde ideolojik zalimliğe teslim olmuş siyasal güç odaklarının milyonlarla ifade edilen kitleleri perişan etmelerine rağmen ‘insan hakları’nın bütün insanlığın temel tepki ve tutumunu belirleyen ana bilinç ve değer olduğuna inanıyoruz.
Haksızlıklara karşı güçlü, kararlı tepkimizi her zaman göstermeye devam edeceğiz.
FACEBOOK YORUMLAR