"MUHSİN" KİŞİ OLABİLMEK…
“MUHSİN” KİŞİ OLABİLMEK… Peygamberimiz bir gün ashabı ile sohbet ederken, yanlarına pir-i fani, sakallı bir zat gelir
18 Kasım 2014 - 18:37
“MUHSİN” KİŞİ OLABİLMEK…
Peygamberimiz bir gün ashabı ile sohbet ederken, yanlarına pir-i fani, sakallı bir zat gelir. Peygamberimize soru sormak ister ve Peygamberimiz de kabul edince sorar: İman nedir? Peygamberimiz cevap verir. Allaha, kitaplara, Peygamberlere, Meleklere, Ahiret gününe, kaza ve kadere inanmaktır. İslam nedir? Yine cevap verir Peygamberimiz: Kelim-i Şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, namaz kılmak ve hacca gitmektir. İhsan nedir? Cevap: Sen Allah c.c.’ü görmüyorsan da, Allah c.c.’ın seni gördüğü düşüncesiyle ibadet ve kulluk etmendir. Rivayet odur ki, “Kıyamet ne zaman kopacaktır ?” sorusunu da sorar. Peygamberimiz, “Bu soruyu soran, sorulandan daha iyi bilir veya bu soruyu sorulan sorandan daha iyi bilemez” cevabını verir. Bu soruları sorup cevaplarını aldıktan sonra pir-i fani ihtiyar sohbet meclisinden ayrılır. Peygamberimiz, sohbete katılan ashabına, kendisine soru soran zatın kin olduğunu sorar. Ashab-ı Kiram, ittifakla, “soran sorulandan daha iyi bilir” diyerek, soruyu Peygamberimize nazik bir üslupla iade ederler, zaten aralarına katılman şahsın kim olduğunu da bilemezler. Peygamberimiz, “O kişi Cebrail idi, bu yöntemle, sizlere İman, İslam ve İhsanın ne demek olduğunu öğretti. Kıyamet hakkında da bilgi sordu, bir mesaj verdi” buyurur.
İslam’ın öğretilmesinde bu sistem bir metottur. Peygamberimiz de bu metodu ashabını bilgilendirmek için kullanmıştır. Bu metot, kaynağı ilahi olan bir metottur ve vahye dayanır. Bunun için de, gerektiğinde en doğru metottur. İman ve İslam sorularına verilen cevaplar, bu günün Müslümanı tarafından bilinmektedir. Bu kavramların içinin doldurulmasında ve tasavvurun geliştirilmesinde; bilgi, tecrübe, dünya görüşü, insanların aldıkları eğitim, yaşadıkları ortam vs etki etmekle birlikte, her Müslümanın bu konuda oturmuş bir duygusu, düşüncesi, kanaati ve inancı vardır. Sonuçlarının, hayata yansımasıyla bir takım farklılıkların olduğu görülüyorsa da bu konularda kadim bir gelenek oluşmuş, bu gelenek nesiller arasında da intikal etmektedir.
Cebrail (a.s.)’ın sorduğu sorunun üçüncüsü en önemli olanıdır. İhsan sahibi olmak. Bu soru tesadüfen sorulmuş değildir. Mademki soruları Cebrail a.s. sordu, cevapları da Peygamberimiz verdi, öyleyse bu bilgi vahyin ürünü bir bilgidir ki herkesi bağlar. İhsan sahibi olmak; Allah c.c.ın gördüğünü ve murakabe ettiğini düşünerek bir hayat yaşamaktır. Yirmi dört saatin, yedi günün, on iki ayın, bir ömrün tamamen murakabe altında olduğu bilmektir. Böyle bir tasavvurla yaşayan Müslümanda ne kir, ne pas, ne defo, ne de leke kalır, zaten bunlar oluşamaz. Muhsin kişi olmak; muttaki ve kâmil bir mü’min olmaktır. Cömertlikte Hz. Ebu Bekir, adalette Hz. Ömer, edep de Hz. Osman, cesarette Hz. Ali, huzur ve mutluluğu yakalamada sahabe olmaktır. Muhsin olabilmek; bu günün Müslümanına en çok gerekli olan sıfattır. Maddi açıdan gelişen dünyanın, ahlaki açıdan yozlaşan toplumların, teknolojik açıdan değişen ortamların panzehiri Muhsin olabilmektir. Müslümanlar, muhsince bir yaşam gerçekleştirilemiyorlarsa, ahlaksızlığın, yozlaşmanın, kirlenmenin ve günahlara boğulmanın esiri olmaktan kurtulamazlar. Müslümanın çocukları, sanal dünyanın kurbanı olmuş, uyuşturucuya alışmış, facebook ve klavye evlilikleri yapıyor, muta nikâhı ile birliktelik yaşıyorsa, “Muhsin” olamadıklarındandır.
“Muhsin” olabilmek; külfet değil, gafletten kurtulmak, nimete kavuşmaktır.
Peygamberimiz bir gün ashabı ile sohbet ederken, yanlarına pir-i fani, sakallı bir zat gelir. Peygamberimize soru sormak ister ve Peygamberimiz de kabul edince sorar: İman nedir? Peygamberimiz cevap verir. Allaha, kitaplara, Peygamberlere, Meleklere, Ahiret gününe, kaza ve kadere inanmaktır. İslam nedir? Yine cevap verir Peygamberimiz: Kelim-i Şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, namaz kılmak ve hacca gitmektir. İhsan nedir? Cevap: Sen Allah c.c.’ü görmüyorsan da, Allah c.c.’ın seni gördüğü düşüncesiyle ibadet ve kulluk etmendir. Rivayet odur ki, “Kıyamet ne zaman kopacaktır ?” sorusunu da sorar. Peygamberimiz, “Bu soruyu soran, sorulandan daha iyi bilir veya bu soruyu sorulan sorandan daha iyi bilemez” cevabını verir. Bu soruları sorup cevaplarını aldıktan sonra pir-i fani ihtiyar sohbet meclisinden ayrılır. Peygamberimiz, sohbete katılan ashabına, kendisine soru soran zatın kin olduğunu sorar. Ashab-ı Kiram, ittifakla, “soran sorulandan daha iyi bilir” diyerek, soruyu Peygamberimize nazik bir üslupla iade ederler, zaten aralarına katılman şahsın kim olduğunu da bilemezler. Peygamberimiz, “O kişi Cebrail idi, bu yöntemle, sizlere İman, İslam ve İhsanın ne demek olduğunu öğretti. Kıyamet hakkında da bilgi sordu, bir mesaj verdi” buyurur.
İslam’ın öğretilmesinde bu sistem bir metottur. Peygamberimiz de bu metodu ashabını bilgilendirmek için kullanmıştır. Bu metot, kaynağı ilahi olan bir metottur ve vahye dayanır. Bunun için de, gerektiğinde en doğru metottur. İman ve İslam sorularına verilen cevaplar, bu günün Müslümanı tarafından bilinmektedir. Bu kavramların içinin doldurulmasında ve tasavvurun geliştirilmesinde; bilgi, tecrübe, dünya görüşü, insanların aldıkları eğitim, yaşadıkları ortam vs etki etmekle birlikte, her Müslümanın bu konuda oturmuş bir duygusu, düşüncesi, kanaati ve inancı vardır. Sonuçlarının, hayata yansımasıyla bir takım farklılıkların olduğu görülüyorsa da bu konularda kadim bir gelenek oluşmuş, bu gelenek nesiller arasında da intikal etmektedir.
Cebrail (a.s.)’ın sorduğu sorunun üçüncüsü en önemli olanıdır. İhsan sahibi olmak. Bu soru tesadüfen sorulmuş değildir. Mademki soruları Cebrail a.s. sordu, cevapları da Peygamberimiz verdi, öyleyse bu bilgi vahyin ürünü bir bilgidir ki herkesi bağlar. İhsan sahibi olmak; Allah c.c.ın gördüğünü ve murakabe ettiğini düşünerek bir hayat yaşamaktır. Yirmi dört saatin, yedi günün, on iki ayın, bir ömrün tamamen murakabe altında olduğu bilmektir. Böyle bir tasavvurla yaşayan Müslümanda ne kir, ne pas, ne defo, ne de leke kalır, zaten bunlar oluşamaz. Muhsin kişi olmak; muttaki ve kâmil bir mü’min olmaktır. Cömertlikte Hz. Ebu Bekir, adalette Hz. Ömer, edep de Hz. Osman, cesarette Hz. Ali, huzur ve mutluluğu yakalamada sahabe olmaktır. Muhsin olabilmek; bu günün Müslümanına en çok gerekli olan sıfattır. Maddi açıdan gelişen dünyanın, ahlaki açıdan yozlaşan toplumların, teknolojik açıdan değişen ortamların panzehiri Muhsin olabilmektir. Müslümanlar, muhsince bir yaşam gerçekleştirilemiyorlarsa, ahlaksızlığın, yozlaşmanın, kirlenmenin ve günahlara boğulmanın esiri olmaktan kurtulamazlar. Müslümanın çocukları, sanal dünyanın kurbanı olmuş, uyuşturucuya alışmış, facebook ve klavye evlilikleri yapıyor, muta nikâhı ile birliktelik yaşıyorsa, “Muhsin” olamadıklarındandır.
“Muhsin” olabilmek; külfet değil, gafletten kurtulmak, nimete kavuşmaktır.
FACEBOOK YORUMLAR