NASIL YAŞARSANIZ ÖYLE ÖLÜRSÜNÜZ…
NASIL YAŞARSANIZ ÖYLE ÖLÜRSÜNÜZ… İnsanların imtihan edilmek için dünyaya geldikleri ilahi bir bilgidir
09 Ocak 2015 - 00:19
NASIL YAŞARSANIZ ÖYLE ÖLÜRSÜNÜZ…
İnsanların imtihan edilmek için dünyaya geldikleri ilahi bir bilgidir. Yüce Allah; “İnsanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım” buyurmuştur. Mülk suresinde de; “Ölümü ve hayatı insanları sınamak için yarattım” bilgisini vermiştir. Şairin; “Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi, mal da yalan mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan” mısraları, insanların bu gerçeği görmesine katkı sağlayacak güzel bir mesaj ihtiva etmektedir. Dünyada sahip olunan her şeyin gerçek sahibi, kainatın sahibi olan Allah c.c.’ın mülkündendir. Hiçbir varlık, sahip olduğu hiçbir şeyin gerçek sahibi değil, ancak emanetçisidir. Emanetin nasıl kullanılacağı da Kur’an ve Sünnete bildirilmiştir. Hiçbir kimse sahip olduğu hiçbir şeyin tasarrufunu kendi istediği şekilde yapamaz. Tasarruf etme alanları Allah c.c. tarafından belirlenmiş, bu alanın dışına çıkılması İlahi otoriteye muhalefet sayılmıştır.
İnsanların ölümlerinin de yaşam biçimlerine uygun olacağı bildirilmiştir. Kişinin yaşamı ölümünün de hangi hal üzere olacağının işaretini vermektedir. Bu sonuç, o kişinin mahşer ve ahiretteki durumunu bildirmektedir. “Kişi nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle diriltilir, nasıl dirilirse de öyle haşr olur.” Hayatı “Yalan” ve “Haram”la şekillenmiş insanların dünya ve ahiret yaşamları huzursuz ve mutsuzlukla sonuçlanır. Dilini yalandan, midesini haramdan korumayan bir toplumun başından bela ve musibetler eksik olmaz, o toplumun bireyleri gülemez. Yalan ve haramla yaşayan bu hal üzere ölür, bu hal üzere ölen mahşer ve ahirette de bu hal üzere sorgulanır. Cevabını vermekte zorlandığı, dünyada iken gülüp eğlenerek dalga geçtiği her şey, mahşerin soru listesinde karşısına çıkacaktır. Ama artık yalan söylemek ve haramdan beslenmek süreci ile ilgili irade sona ermiştir. Soruların dünyevi yaşamla ilgili cevabı, kişinin ahiret hayatındaki yerini ve durumunu belirleyecektir.
Müslüman elinden geldiği ölçüde defosuz olmalıdır. Özellikle, hangi gerekçe ile olursa olsun bilerek günah işlememeli, haram yememeli, yalan söylememeli, bunların şüpheli olan sınırına bile yaklaşmamalıdır. Haram ve yalan, diğer ibadetlerin getirisini de ortadan kaldırır. Bir taraftan fazilet unsuru işler yapılır, diğer taraftan da yalan söylenir, haram işlenirse, yapılan iyi işler yalan ve haramın etkisiyle buharlaşır. Halk arasında zaman zaman, “Haram helal ver Allah, yiyemezsem al Allah” diye söylenen çok yanlış bir anlayış, Müslümanların ağzında da yer almaktadır. Hatta bu anlayış bazen fiili olarak hayata yansımaktadır. Şans oyunlarını oynayan ve milli piyango bileti alanların, bunlardan elde edilecek paranın haram olduğuna inandıkları halde, fıtratın gereği rahatsız olan vicdanlarını ikna etmek ve de kendilerince bu yanlışı meşrulaştırmak için, “bundan elde ettiğim para ile önce cami ve okul yaptıracağım, sonra da fakirlere yardım edeceğim” demekte, böylece zımnen Allah c.c. dan da yardım talep etmektedirler. Hâlbuki bu gibi kişilerin ellerinde bulunandan cami ve okul, fakir ve fukara için her hangi bir harcama yaptıkları görülmemektedir. Haram olarak kabul edilen ve yanlış yollardan elde edilen ne varsa, hepsi Allah adına camiye, okula fakire, fukaraya verilse yine de, helal kazançtan verilen küçük bir miktarın yerini tutamaz.
Kişinin yaşantısı, kazancının da habercisidir. Kişi, nasıl kazanmışsa öyle yaşar, nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle dirilir, dünya yaşamıyla ahiret hayatını da belirlemiş olur.
İnsanların imtihan edilmek için dünyaya geldikleri ilahi bir bilgidir. Yüce Allah; “İnsanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım” buyurmuştur. Mülk suresinde de; “Ölümü ve hayatı insanları sınamak için yarattım” bilgisini vermiştir. Şairin; “Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi, mal da yalan mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan” mısraları, insanların bu gerçeği görmesine katkı sağlayacak güzel bir mesaj ihtiva etmektedir. Dünyada sahip olunan her şeyin gerçek sahibi, kainatın sahibi olan Allah c.c.’ın mülkündendir. Hiçbir varlık, sahip olduğu hiçbir şeyin gerçek sahibi değil, ancak emanetçisidir. Emanetin nasıl kullanılacağı da Kur’an ve Sünnete bildirilmiştir. Hiçbir kimse sahip olduğu hiçbir şeyin tasarrufunu kendi istediği şekilde yapamaz. Tasarruf etme alanları Allah c.c. tarafından belirlenmiş, bu alanın dışına çıkılması İlahi otoriteye muhalefet sayılmıştır.
İnsanların ölümlerinin de yaşam biçimlerine uygun olacağı bildirilmiştir. Kişinin yaşamı ölümünün de hangi hal üzere olacağının işaretini vermektedir. Bu sonuç, o kişinin mahşer ve ahiretteki durumunu bildirmektedir. “Kişi nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle diriltilir, nasıl dirilirse de öyle haşr olur.” Hayatı “Yalan” ve “Haram”la şekillenmiş insanların dünya ve ahiret yaşamları huzursuz ve mutsuzlukla sonuçlanır. Dilini yalandan, midesini haramdan korumayan bir toplumun başından bela ve musibetler eksik olmaz, o toplumun bireyleri gülemez. Yalan ve haramla yaşayan bu hal üzere ölür, bu hal üzere ölen mahşer ve ahirette de bu hal üzere sorgulanır. Cevabını vermekte zorlandığı, dünyada iken gülüp eğlenerek dalga geçtiği her şey, mahşerin soru listesinde karşısına çıkacaktır. Ama artık yalan söylemek ve haramdan beslenmek süreci ile ilgili irade sona ermiştir. Soruların dünyevi yaşamla ilgili cevabı, kişinin ahiret hayatındaki yerini ve durumunu belirleyecektir.
Müslüman elinden geldiği ölçüde defosuz olmalıdır. Özellikle, hangi gerekçe ile olursa olsun bilerek günah işlememeli, haram yememeli, yalan söylememeli, bunların şüpheli olan sınırına bile yaklaşmamalıdır. Haram ve yalan, diğer ibadetlerin getirisini de ortadan kaldırır. Bir taraftan fazilet unsuru işler yapılır, diğer taraftan da yalan söylenir, haram işlenirse, yapılan iyi işler yalan ve haramın etkisiyle buharlaşır. Halk arasında zaman zaman, “Haram helal ver Allah, yiyemezsem al Allah” diye söylenen çok yanlış bir anlayış, Müslümanların ağzında da yer almaktadır. Hatta bu anlayış bazen fiili olarak hayata yansımaktadır. Şans oyunlarını oynayan ve milli piyango bileti alanların, bunlardan elde edilecek paranın haram olduğuna inandıkları halde, fıtratın gereği rahatsız olan vicdanlarını ikna etmek ve de kendilerince bu yanlışı meşrulaştırmak için, “bundan elde ettiğim para ile önce cami ve okul yaptıracağım, sonra da fakirlere yardım edeceğim” demekte, böylece zımnen Allah c.c. dan da yardım talep etmektedirler. Hâlbuki bu gibi kişilerin ellerinde bulunandan cami ve okul, fakir ve fukara için her hangi bir harcama yaptıkları görülmemektedir. Haram olarak kabul edilen ve yanlış yollardan elde edilen ne varsa, hepsi Allah adına camiye, okula fakire, fukaraya verilse yine de, helal kazançtan verilen küçük bir miktarın yerini tutamaz.
Kişinin yaşantısı, kazancının da habercisidir. Kişi, nasıl kazanmışsa öyle yaşar, nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle dirilir, dünya yaşamıyla ahiret hayatını da belirlemiş olur.
FACEBOOK YORUMLAR