Önceden Bakkallarımız Vardı...
Saadet Partisi İl Başkanı Temel Armutçu yaptığı açıklamada; Ekmeği zeytini kara kalemle kara kapaklı defterlere yazdırırdık
23 Ağustos 2018 - 19:13
Saadet Partisi İl Başkanı Temel Armutçu yaptığı açıklamada;
Ekmeği zeytini kara kalemle kara kapaklı defterlere yazdırırdık. Sonra o bakkalların yerini kart'larla alışveriş yaptığımız BİM'ler A101'ler aldı.
Döviz artışı ve bugünkü sözde yaptırımlarla da nice küçük esnaf, yerini nice büyük şirketlere bırakacak gibi görünüyor ve gerçekten çok üzgünüz!
Yüksek katma değerli üretimi başaran ABD ve AB ülkeleri ya da savaş halinde olan Suriye'de bile çok büyük finansal krizler olmasına rağmen hem enflasyonları, hem de faizleri düşüyor. Peki, aynı durum bizde neden olmuyor?
Çünkü biz üreten değil, tüketen bir ekonomiye sahibiz. % 98 dışa bağımlı olduğumuz enerji açığımıza rağmen, tüm şehirlerimizi doğalgaz alt yapısıyla donatıyoruz!
Tüm girdilerimizi lüks modern yaşam adına toprağa betona gömüyoruz!
Nasılsa enerji üzerinden çok tatlı vergi alıyoruz, bunun bize yettiğini düşünüyoruz.
Maalesef bununla sadece günü kurtardığımızı göremiyoruz.
Dışa bağımlı, üretmeyen, vergilerle ve yüksek faizle hiç bir ekonomi, kalıcı büyüme içine giremez.
Aksine sık sık finansal ve devamında ekonomik krizlerle boğuşur.
Yabancı sermayenin oyuncağı olur.
Yani ekonomiyi dışa bağımlı ithalat, yüksek "FAİZ" ve "sıcak para" kurtarmaz, "ÜRETİM" kurtarır.
O da ancak Millî Görüş'le olur.
Bu dünyada herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen tüm kötülüklerden musibetlerden hissedardır.
Çünkü Allah'ın emrettiği elzem işleri bırakıp, nefsanî bir şekilde siyasî boğuşmalara girerek; ruhlarımızı sersem, akıllarımızı geveze ettik.
Bilerek ya da bilmeyerek, kendimize ya da bize güvenen toplulukların zulme uğramalarına fiilen rızâ gösterdik!
Dün İslâm coğrafyasına "demokrasi getirecem"(!) diyen emperyal dış güçlere rızâ gösterdik!
Bugün maalesef kan gözyaşı ve sefaletten başka hiçbir şey getirmediler!
Bu kan emiciler orada görevlerine devam ederken planlarına da ful devam ediyor ve ülkemiz üzerinde ekonomik yaptırımlarla kendilerini hissettiriyorlar.
Biz de sözde yaptırımlara karşılık veriyoruz.
Beyler lütfen...
Bizlere kriz sebebi diye gösterdiğiniz tüm sebepler sadece suçu sağa sola atmak...
Mesele "rahip" ya da "ABD Doları" olsa tamam. Lâkin artan sadece ABD dolar'ı değil ki;
3. Dünya ülkeleri kabul ettiğimiz ülkelerin para birimleri bile bizim para birimimiz karşısında değer kazanıyor.
Asıl sorun vizyondaki kişileriniz değil; kullandığınız tezgâh...
Doğru çizgi çizmeye çalıştığınız kalem değil; üzerinde sabitlendiğiniz cetvel...
Basit bir kaç soruyla aldığınız tedbirlere bir bakalım...
Vergilerini %100 artırdığınız ABD mamullerinin alternatifleri yerinde mi sayacak? Artırılan bu mamullerin bizde üretimi var mı?
Yoksa boykot ya da ambargo uyguladığımız mal'ın zararı kime yüklenmiş olacak?
Bence birbirimizi kandırmayalım arkadaşlar. Devalüasyon dediğin işte tam da böyle olur!
İki söz vardır ki; muhatabını sükûnet'e davet eder;
Biri "ricâ" diğeri "lütfen"
Yumuşak ve ahlâk ile söylenen bu iki sihirli söz, bugün tüm siyasetçilerin kullanacağı ortak dil olmalıdır.
Zulm'e rıza gösterip, zalim'le ortak olana, Allah şefkat ve rızâ göstermez.
Evet, bir Kurban Bayramı daha hayatımızdan film şeridi gibi geçiyor.
Kurban: Allah'a adanmışlık (teslim olmak) demektir.
Size basit bir soru!
Allah'a adanmışlık nedir?
Belki hemen bildiniz.
Belki de yaklaştınız.
Bulamadıysanız internet'ten hemen bulabilirsiniz.
Hadi hemen hemen hepimiz bildik diyelim...
Aslında sorulması gereken asıl soru şu olmalı!
Sizce bu yıl % kaçımız Allah adına menfaatlerimizi, nefislerimizi egolarımızı kurban ettik?
Ya da % kaçımız menfaatlerimiz, nefislerimiz ve egolarımız için; vicdanlarımızı kurban ettik?
Önce dinlemenin, sonra idrak etmenin yaygınlaştığı, sevmenin ve sevilmenin tadına varıldığı, Fesat ve kötü düşüncelerin, iyi ve güzel düşünceleri kemirip yok etmediği, Kutuplaşma ve kin yerine, Kardeşlik dilinin hâkim olduğu bir dünya dileği ile; Kurbanınız kabul, Bayramınız kutlu olsun."
Ekmeği zeytini kara kalemle kara kapaklı defterlere yazdırırdık. Sonra o bakkalların yerini kart'larla alışveriş yaptığımız BİM'ler A101'ler aldı.
Döviz artışı ve bugünkü sözde yaptırımlarla da nice küçük esnaf, yerini nice büyük şirketlere bırakacak gibi görünüyor ve gerçekten çok üzgünüz!
Yüksek katma değerli üretimi başaran ABD ve AB ülkeleri ya da savaş halinde olan Suriye'de bile çok büyük finansal krizler olmasına rağmen hem enflasyonları, hem de faizleri düşüyor. Peki, aynı durum bizde neden olmuyor?
Çünkü biz üreten değil, tüketen bir ekonomiye sahibiz. % 98 dışa bağımlı olduğumuz enerji açığımıza rağmen, tüm şehirlerimizi doğalgaz alt yapısıyla donatıyoruz!
Tüm girdilerimizi lüks modern yaşam adına toprağa betona gömüyoruz!
Nasılsa enerji üzerinden çok tatlı vergi alıyoruz, bunun bize yettiğini düşünüyoruz.
Maalesef bununla sadece günü kurtardığımızı göremiyoruz.
Dışa bağımlı, üretmeyen, vergilerle ve yüksek faizle hiç bir ekonomi, kalıcı büyüme içine giremez.
Aksine sık sık finansal ve devamında ekonomik krizlerle boğuşur.
Yabancı sermayenin oyuncağı olur.
Yani ekonomiyi dışa bağımlı ithalat, yüksek "FAİZ" ve "sıcak para" kurtarmaz, "ÜRETİM" kurtarır.
O da ancak Millî Görüş'le olur.
Bu dünyada herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen tüm kötülüklerden musibetlerden hissedardır.
Çünkü Allah'ın emrettiği elzem işleri bırakıp, nefsanî bir şekilde siyasî boğuşmalara girerek; ruhlarımızı sersem, akıllarımızı geveze ettik.
Bilerek ya da bilmeyerek, kendimize ya da bize güvenen toplulukların zulme uğramalarına fiilen rızâ gösterdik!
Dün İslâm coğrafyasına "demokrasi getirecem"(!) diyen emperyal dış güçlere rızâ gösterdik!
Bugün maalesef kan gözyaşı ve sefaletten başka hiçbir şey getirmediler!
Bu kan emiciler orada görevlerine devam ederken planlarına da ful devam ediyor ve ülkemiz üzerinde ekonomik yaptırımlarla kendilerini hissettiriyorlar.
Biz de sözde yaptırımlara karşılık veriyoruz.
Beyler lütfen...
Bizlere kriz sebebi diye gösterdiğiniz tüm sebepler sadece suçu sağa sola atmak...
Mesele "rahip" ya da "ABD Doları" olsa tamam. Lâkin artan sadece ABD dolar'ı değil ki;
3. Dünya ülkeleri kabul ettiğimiz ülkelerin para birimleri bile bizim para birimimiz karşısında değer kazanıyor.
Asıl sorun vizyondaki kişileriniz değil; kullandığınız tezgâh...
Doğru çizgi çizmeye çalıştığınız kalem değil; üzerinde sabitlendiğiniz cetvel...
Basit bir kaç soruyla aldığınız tedbirlere bir bakalım...
Vergilerini %100 artırdığınız ABD mamullerinin alternatifleri yerinde mi sayacak? Artırılan bu mamullerin bizde üretimi var mı?
Yoksa boykot ya da ambargo uyguladığımız mal'ın zararı kime yüklenmiş olacak?
Bence birbirimizi kandırmayalım arkadaşlar. Devalüasyon dediğin işte tam da böyle olur!
İki söz vardır ki; muhatabını sükûnet'e davet eder;
Biri "ricâ" diğeri "lütfen"
Yumuşak ve ahlâk ile söylenen bu iki sihirli söz, bugün tüm siyasetçilerin kullanacağı ortak dil olmalıdır.
Zulm'e rıza gösterip, zalim'le ortak olana, Allah şefkat ve rızâ göstermez.
Evet, bir Kurban Bayramı daha hayatımızdan film şeridi gibi geçiyor.
Kurban: Allah'a adanmışlık (teslim olmak) demektir.
Size basit bir soru!
Allah'a adanmışlık nedir?
Belki hemen bildiniz.
Belki de yaklaştınız.
Bulamadıysanız internet'ten hemen bulabilirsiniz.
Hadi hemen hemen hepimiz bildik diyelim...
Aslında sorulması gereken asıl soru şu olmalı!
Sizce bu yıl % kaçımız Allah adına menfaatlerimizi, nefislerimizi egolarımızı kurban ettik?
Ya da % kaçımız menfaatlerimiz, nefislerimiz ve egolarımız için; vicdanlarımızı kurban ettik?
Önce dinlemenin, sonra idrak etmenin yaygınlaştığı, sevmenin ve sevilmenin tadına varıldığı, Fesat ve kötü düşüncelerin, iyi ve güzel düşünceleri kemirip yok etmediği, Kutuplaşma ve kin yerine, Kardeşlik dilinin hâkim olduğu bir dünya dileği ile; Kurbanınız kabul, Bayramınız kutlu olsun."
FACEBOOK YORUMLAR