Toplumsal Kilit Taşımız...
Avusturalya’nın sömürgeleştirilmesi esnasında aborijinler bir türlü yola gelmez
08 Haziran 2017 - 12:42
Avusturalya’nın sömürgeleştirilmesi esnasında aborijinler bir türlü yola gelmez... İngilizler sosyal antropologlarını göndermiş, gözlemlemişler ve toplumun kilit taşını keşfetmişler... Aborijinlerin yaşlıları yılda bir kez gençlerle bir araya gelir, deneyimlerini bilgilerini paylaşır. Bir yıl boyunca bu bilgiler uygulanır. İşte İngiliz anahtarı burada devreye girer ve o bilgi ve deneyimleri aktaran sistemi kurarlar yaşlıların kanaat önderliğine son verirler; toplum çözülür, sistemin bir parçası olurlar.
Bizim kilit taşımız aile ve bu çekirdek kurucu kurumun etrafında oluşan milli manevi değerler. 70'li yıllara kadar ağırlıklı milli manevi değerleri gözden çıkarıcı onca yayın, şehir efsaneleri, olmadı yasaklar kitlesel anlamda etkili olamadı.
Bu direncin kaynağının, kilit taşımızın aile olduğunu keşfettiler ve o gün bugün son kale aile üzerine yükleniyorlar. Aile çözülürse bu toplum çözülür diyorlar.1980’lerde şehire hücum eden, köklerinden kopan aileleri şehirlerde savunmasız yakaladılar. ve süreç bilişim çağıyla daha da hızlandı.
Geldiğimiz tehlikeli nokta bizim için de tedbir almak için görünür oldu. Ancak bunun için eğitim sistemimiz kültür sanat beslenme kaynaklarımız hazır değil maalesef. Okullarımız popüler kültürün arenası olarak tüketim toplumuna hizmet etmekte.
Nasıl ki vücut arızayı önceden ağrı sızıyla, değişik fizyolojik göstergelerle haber veriyorsa toplumsal vücudumuz da tehlikenin sinyallerini veriyor ki tedbir alabilelim. Bu sinyalleri iyi alabilecek sosyal psikologlar, sosyal antropologlar ve bir kulağı bu bağımsız bilim kaynaklarında olan analitik düşünme becerisi olan yöneticiler yetiştirmek zorundayız.
“Evvela tedbir sonra tevekkül” düsturu öngörü becerimizi geliştirmeye, riskler için her türlü önlemi alacak, tehlike savar, çözüm odaklı düşünme biçiminin; bir anlamda toplumsal koruyucu hekimliğin öneminin anlamamıza yaramalı. Ama biz tembelliğimize kaderi kılıf yapmış kulağımızın üstüne yatmayı tercih ediyoruz.
Arda gibi diğer sporcular kolay mı yetişir, ama neden geldikleri nokta ilkel benliğin açığa çıkması; sözel şiddet ve fiziksel şiddet olsun.
Habere konu olan otobüs şoförü neden bardağı taşıran son masum çocuk ve kadına patlasın.. Yine rutin hamile kontrolü için çağrıldığı sağlık ocağında doktor tarafından “bana mı sordun da hamile kaldın” sözüyle duvara toslamış gibi dona kalınsın. 15 Temmuzda bize doğrulan namlunun hedefinde bizi bir arda tutan değer güvendi. Bu düşmanca niyet aramızda nasıl barınabilsin?
Toplumsal şiddet psikolojik besin kaynaklarıyla daha da hızlanarak ve çeşitlenerek yeni kuşakla geliyor. Bilişim çağı içinde doğmuş daha duygusuz aile bağlarını önemsemeyen, bize uzaylı muamelesi yapan, kendi başına buyrukluğu aşılayan” özgürüm” masallarıyla kendini kandıran bencil bir nesil kapıda.
Gelişmiş ülkelerin okuma oranları yüzdelerle bizimki ise bindelerle ifade ediliyor. Eğitimin bizi taşıdığı noktada sıkıntı var diye istatistikler de bağırıyor ancak bunların hasta olduktan sonra görmek tedavi masraflarını artırıyor. Çocuk şubelerde biriken istatistikler geleceğimizin teminatı çocuklarda bilerek ikinci bir defa daha suç işleme oranları her geçen yıl arttığını gösteriyor.
“Sorunlu çocuk yoktur sorunlu anne baba; aile vardır” ki bunu boşanma oranları gösteriyor. Ama ceremesini en masum çocuklar çekiyor ve alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste atasözü de bize bunun topluma maliyetinin çok ağır olacağını anlatmaya çalışıyor.
Bizim kilit taşımız aile ve bu çekirdek kurucu kurumun etrafında oluşan milli manevi değerler. 70'li yıllara kadar ağırlıklı milli manevi değerleri gözden çıkarıcı onca yayın, şehir efsaneleri, olmadı yasaklar kitlesel anlamda etkili olamadı.
Bu direncin kaynağının, kilit taşımızın aile olduğunu keşfettiler ve o gün bugün son kale aile üzerine yükleniyorlar. Aile çözülürse bu toplum çözülür diyorlar.1980’lerde şehire hücum eden, köklerinden kopan aileleri şehirlerde savunmasız yakaladılar. ve süreç bilişim çağıyla daha da hızlandı.
Geldiğimiz tehlikeli nokta bizim için de tedbir almak için görünür oldu. Ancak bunun için eğitim sistemimiz kültür sanat beslenme kaynaklarımız hazır değil maalesef. Okullarımız popüler kültürün arenası olarak tüketim toplumuna hizmet etmekte.
Nasıl ki vücut arızayı önceden ağrı sızıyla, değişik fizyolojik göstergelerle haber veriyorsa toplumsal vücudumuz da tehlikenin sinyallerini veriyor ki tedbir alabilelim. Bu sinyalleri iyi alabilecek sosyal psikologlar, sosyal antropologlar ve bir kulağı bu bağımsız bilim kaynaklarında olan analitik düşünme becerisi olan yöneticiler yetiştirmek zorundayız.
“Evvela tedbir sonra tevekkül” düsturu öngörü becerimizi geliştirmeye, riskler için her türlü önlemi alacak, tehlike savar, çözüm odaklı düşünme biçiminin; bir anlamda toplumsal koruyucu hekimliğin öneminin anlamamıza yaramalı. Ama biz tembelliğimize kaderi kılıf yapmış kulağımızın üstüne yatmayı tercih ediyoruz.
Arda gibi diğer sporcular kolay mı yetişir, ama neden geldikleri nokta ilkel benliğin açığa çıkması; sözel şiddet ve fiziksel şiddet olsun.
Habere konu olan otobüs şoförü neden bardağı taşıran son masum çocuk ve kadına patlasın.. Yine rutin hamile kontrolü için çağrıldığı sağlık ocağında doktor tarafından “bana mı sordun da hamile kaldın” sözüyle duvara toslamış gibi dona kalınsın. 15 Temmuzda bize doğrulan namlunun hedefinde bizi bir arda tutan değer güvendi. Bu düşmanca niyet aramızda nasıl barınabilsin?
Toplumsal şiddet psikolojik besin kaynaklarıyla daha da hızlanarak ve çeşitlenerek yeni kuşakla geliyor. Bilişim çağı içinde doğmuş daha duygusuz aile bağlarını önemsemeyen, bize uzaylı muamelesi yapan, kendi başına buyrukluğu aşılayan” özgürüm” masallarıyla kendini kandıran bencil bir nesil kapıda.
Gelişmiş ülkelerin okuma oranları yüzdelerle bizimki ise bindelerle ifade ediliyor. Eğitimin bizi taşıdığı noktada sıkıntı var diye istatistikler de bağırıyor ancak bunların hasta olduktan sonra görmek tedavi masraflarını artırıyor. Çocuk şubelerde biriken istatistikler geleceğimizin teminatı çocuklarda bilerek ikinci bir defa daha suç işleme oranları her geçen yıl arttığını gösteriyor.
“Sorunlu çocuk yoktur sorunlu anne baba; aile vardır” ki bunu boşanma oranları gösteriyor. Ama ceremesini en masum çocuklar çekiyor ve alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste atasözü de bize bunun topluma maliyetinin çok ağır olacağını anlatmaya çalışıyor.
FACEBOOK YORUMLAR