TÜBA-Döngüsel Ekonomi Sempozyumu Devam Ediyor…
TÜBA-Sürdürülebilir Kalkınma, Finans ve Çevre Çalışma Grubu, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümler Ağı (UN SDSN), Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi ortaklığında düzenlenen ve iki gün sürecek olan "Döngüsel Ekonomi Sempozyumu"nun ilk günü gerçekleştirildi.
19 Şubat 2021 - 17:53
Başkanlığını TÜBA Asli Üyesi ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut’un yürüttüğü ilk oturum olan Döngüsel Ekonomide Kamu Politikaları’nda T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, T.C. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ve T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Mehmet Selim Bağlı yer aldı.
Bakan Mustafa Varank konuşmasında 2015 yılında gerçekleştirilen Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinde, Türkiye ve diğer tüm Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerin kabulü ile 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SKH) belirlendiği bilgisini verdi ve daha müreffeh bir dünya inşa etmek üzere oluşturulan bu hedefler kapsamında; yoksulluğun ve açlığın bitirilmesinden nitelikli eğitim ve sağlık hizmetlerine, temiz su ve enerji temininden insana yaraşır iş ve ekonomik büyümeye, sorumlu üretim ve tüketimden çevre ve iklim değişikliğine kadar çok önemli konularda eylem planların oluşturulduğunu söyledi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank: Döngüsel ekonomi yaklaşımının kaynaktan üretime; üretimden tüketime; tüketimden atığa; atıktan tekrar kaynağa şeklinde bir süreci olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu sürecin tüm aşamalarına ilişkin farklı politikalara ihtiyaç olduğu aşikâr.
Bakan Varank şu şekilde devam etti: “Ülkelerin bu hedeflere ulaşma konusundaki performansını ölçmek üzere kapsamlı gösterge setleri tasarlandı. Türkiye İstatistik Kurumu bu ay başında, sürdürülebilir kalkınma göstergelerinde 2010-2019 dönemine ait verilerimizi açıkladı. Tüm bu sonuçlar Türkiye’nin son dönemde uyguladığı kapsayıcı sosyo-ekonomik kalkınma politikalarının önemini ve başarı performansını bir kez daha ortaya koyuyor. Tabi, bu veriler sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşma konusunda önemli başarılar elde ettiğimizi gösterse de, kat edecek daha çok mesafemiz olduğunun da farkındayız. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin; çevre, ekonomi ve iklim değişikliğine ilişkin eylemleri incelendiğinde bunların döngüsel ekonomi kavramıyla çok sıkı bir ilişkisi olduğunu görüyoruz. Şu anda dünya genelinde hâkim olan doğrusal ekonomi yaklaşımında, mal ve hizmetlerin yaşam döngüsü kaynak-üretim-tüketim ve atık şeklinde bir süreç izliyor. Ancak, bu yaklaşım kaynakların hızla tüketilmesine sebep olurken çevresel sorunları da beraberinde getiriyor. Son yıllarda iklim değişikliği ile ilişkili sorunların giderek kendini hissettirmesi, doğrusal ekonomi yaklaşımının değiştirilerek sürdürülebilir üretim ve tüketim modellerinin uygulanmasını zorunlu hale getirdi. Doğrusal ekonominin aksine döngüsel ekonomi; ürün, malzeme ve kaynakların tüketildikten sonra tekrar tekrar üretim sistemine dahil edilerek değer oluşturma potansiyellerinin azami düzeyde tutulduğu ve bu sayede atık miktarının asgariye düşürüldüğü bir yaklaşım. Sanayileşmenin tekel olmaktan çıkıp dünyanın diğer coğrafyalarına yayılması önce “doğal kaynakların kıtlığı”, sonrasında da bu kaynakların aşırı kullanımı sebebiyle “atık sorunu”nu dünyanın gündemine soktu. Bu sorunlara çözüm olarak endüstri dünyasının kendi dinamikleri içinde ekolojik bir modele yaklaşması ve ekonomik sistemin sürdürülebilirliğinin korunması yaklaşımı benimsenmiş durumda.Geri dönüşüm ekonomisinin, hem sosyal, hem ekonomik, hem de çevresel açıdan önemli avantajlar barındırdığını önemle vurgulayan Varank, “Atıkların doğaya bırakılmadan yeniden değerlendirilerek ekonomiye kazandırılması en başta yaşadığımız çevre için olumlu sonuçları olan bir yaklaşım. Ülkemizdeki evsel ve endüstriyel atıkların durumuna baktığımızda TÜİK verilerine göre 2018 yılında toplam 32,2 milyon ton evsel atık toplandığını görüyoruz. Toplanan atığın %67’si düzenli depolama tesislerine, %20’si belediye çöplüklerine; sadece %12’si ise atık geri kazanımı yapan lisanslı tesislerle, biyogaz ve kompost tesislerine gönderiliyor. Yine aynı verilere göre ülkemizde yılda yaklaşık 66,8 milyon ton endüstriyel atığın ortaya çıktığını, bunun 22.8 milyon tonunun da imalat sanayi kaynaklı olduğunu görüyoruz. Bu veriler ışığında, ekonomimizin hala çok büyük oranda doğrusal olarak çalıştığını söylemek yanlış olmaz. Döngüsel ekonomi yaklaşımının kaynaktan üretime; üretimden tüketime; tüketimden atığa; atıktan tekrar kaynağa şeklinde bir süreci olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu sürecin tüm aşamalarına ilişkin farklı politikalara ihtiyaç olduğu aşikar” dedi.
TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker ise TÜBA Sürdürülebilir Kalkınma, Finans ve Çevre Çalışma Grubu’nun ilk etkinliği olan Sempozyumun temasının “döngüsel ekonomi” olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve iş birlikleri için Birleşmiş Milletler SDSN Türkiye, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi’ne teşekkür etti. Döngüsel ekonominin bir ekonomide üretimde yahut tüketimde ortaya çıkan her atığın değerlendirilerek tekrar üretime dahil edildiği, ham madde maliyetlerini düşürerek kaynak verimliliğinin sağlandığı bir üretim modeli sunduğunu ifade eden Prof. Şeker, bu sayede üretim süreçlerinde çevreye olan zararı en aza indirdiği gibi sürdürülebilir bir üretim de tesis edilmiş oluyor. Minimal hasar; maksimum verimlilik; optimal fayda olarak tanımlayabileceğimiz döngüsel ekonomi, ham madde tedarikinin sıkıntıya girdiği, üretimin azaldığı ve tüketicilerin de ihtiyaçlarına ulaşmakta güçlük çektiği günümüzde dünyamıza bir çözüm reçetesi sunuyor. Ülkelerin kendi kendine yetebilmesi de ancak eldeki kaynakların verimli bir şekilde kullanılması ile mümkün olduğunu vurgulayarak insanların birbirine bağımlılığının ve sorumluluğunun altını çizen küresel salgının yeni kurallar koyarak insanın toplumsal varlığını ve gücünü yeniden tanımlıyor. Gelecek nesillerden çaldığımız bize emanet doğal kaynakların bedelini, maalesef, ağır ödüyoruz. Sınırlı hasta ve hastalıktan yaygın küresel salgın temelli biyolojik savaşlara karşı geliştirilen tedbirler sayesinde ekolojik dengenin ve ekosistemin doğal yaşama bağımlı olduğunu tüm dünya yeniden hatırladı. Tek sağlık konsepti ile ülkeler arası sağlık temelli dayanışmanın tüm sektörel eğilimleri etkilemesi kaçınılmaz. Tüm bunların yanı sıra biyoçeşitliliğin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi, daha yaşanabilir bir dünyanın tesisi için yeni ekonomik yaklaşımlara olan ihtiyacın arttığı bir dönemdeyiz. “Döngüsel Ekonomi” kavramı bu açıdan kapsayıcı ve etkileşimci özelliği ile bizler için oldukça önemli, interaktif bir terminoloji olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker “İnsanların birbirine bağımlılığının ve sorumluluğunun altını çizen küresel salgın yeni kurallar koyarak insanın toplumsal varlığını ve gücünü yeniden tanımlıyor.”
Tüm dünyanın büyük bir sınavdan geçtiği bir dönemde ekonomi teorileri ve uygulama alanları bir bir sorgulanıyor, finans sisteminin dengesizliği ve işlevselliği tartışılıyor, üretim ve tedarik zincirindeki problemlerden ötürü sorumlu üretim ve tüketim kavramları daha çok konuşuluyor diyen Prof. Şeker sözlerini şu şekilde devam sürdürdü: “COVID-19 Küresel Salgın’ı bize dünyanın ve insanlığın ciddi bir dinlenmeye ve arınmaya ihtiyacı olduğunu gösterdi. Küresel iktisadi sistemin daha çok üretim ve tüketim ile maksimum hazza ulaşma hedefinin ne kadar hastalıklı bir yaklaşım doğurduğunu hep birlikte müşahede ettik. İnsanların evlere kapanması adeta doğayı ve çevreyi gerçek sahiplerine bıraktığımız bir fırsat oluşturdu. Birçok canlı türü uzun zaman sonra doğada tekrar görünmeye başladı. Toplumların küresel salgın ile birlikte geçirdikleri zorunlu karantina süreçleri ve sağlık alanında yaşanan mücadele süreçlerinin küresel salgın sonrasındaki normalleşme sürecine ekonomik, psişik, sosyolojik, ticari, siyasi ve toplumsal uzun süreli etkileri olacağı anlaşılmıştır. Bu dönemin oluşturduğu travmatik etkilerin sonucu olarak bireyler hayata bakışlarını sorgulama ve geçmiş muhasebesi yapma fırsatı yakalamışlardır. Salgın sonrası, salgının oluşturduğu hayatımızdaki kısıtların ve bu dönemde alınan tedbirlerin; bireylerin aile ve insan ilişkileri, tüketim alışkanlıkları ve harcama pratikleri, hayattan beklentiler ve kariyer planlamalarında farklılaşmalar yaşanıyor. Bundan sonra ülkelerin öncelikli olarak üretim ve tüketim politikalarını gözden geçirerek dışa bağımlılığı azaltma yönünde strateji geliştirmeleri, yerli üretimi teşvik etmeleri ve doğal kaynaklarını verimli kullanma konusunda özel önlemler almaları gerekecektir. Bu konudaki çalışmalar sağlık alanı başta olmak üzere tarım ve hayvancılık temelli gıda sektörünü, ülkenin istihdam politikalarını ve eğitimin potansiyel alternatiflerini de etkileyecektir. Bu süreçte bazı sektörler kayba uğrarken bazı sektörlerin de önü açıldığı ve istihdam alternatiflerinin farklılaştığı görülmektedir. Sağlığın öncelenmesi ile ortaya çıkan gelişmelere bağlı olarak toplumsal refahın dengeli yayılması, işsizlik sigortası da dâhil olmak üzere kapsayıcı sosyal güvenlik sistemi talepleri siyasetçilerin gündeminde önemli yer tutacak.”
Küresel salgın döneminde hayatın doğal akışında önemli yer tutan, farkındalığı çok oluşmayan sıfır atık, döngüsel ekonomi, gıda güvenliği ve sürdürülebilir gıda üretimi gibi kavramların lojistik destek politikalarında ve karantina kararlarında önemli bir yer tuttuğunu kaydeden Prof. Şeker “Özellikle gıda sektöründe üretilen gıdaların işlenmesi, stoklanması, dengeli tüketimi, mevsimsel gıda üretim çeşitliliği, tüketim ve üretim dengesine bağlı gıda ekonomisi ve yönetimi, sağlıklı ve dengeli gıda tüketimi, dışa bağımlı olmayan yerli ve yeterli üretimi önemseyen millî tarım ve hayvancılık politikası tüm ülkelerde yeni dönemin öncelikli konularından olacağının altını çizdi.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli “Tarım ve Orman Şurası'nın eylem planlarında doğrudan veya dolaylı olarak döngüsel üretimi ve kaynakların verimli kullanılmasını içeren maddeler bulunuyor”
Ekonominin ortaya çıkışının kaynakların kıt ve ihtiyaçların sınırsız olmasından kaynaklandığını ifade eden Pakdemirli, özellikle her şeyi sıfırdan üretme isteğinin ve "kullan-at" tüketim anlayışının, kaynakların, çevrenin ve dolayısıyla ekonominin sürdürülebilirliğinin önündeki en büyük tehdit olduğunu söyledi.
Bakan Pakdemirli, tarımın, diğer sektörlerle karşılaştırıldığında binlerce yıldır döngüsel ekonomi sürecinin üretimde doğal olarak yer aldığı iyi örneklerden birisi olduğunun altını çizerek, "Bildiğiniz gibi, bitkisel ürünler hayvancılığın ham maddesi olurken hayvansal gübre de bitkisel üretimin ana girdilerinden birisidir. Döngüsel üretim modelinin, son iki yüz yılda endüstriyel tarım uygulamalarının gelişmesiyle işlerliği giderek azalmış, gübre, ilaç gibi dış ham maddelere bağımlı hale gelmiştir. Bugün ise tekrar eskiye dönüş için yoğun ve haklı bir gayret gösteriyoruz çünkü tarımda döngüsel ekonomi anlayışı gıda güvenliğimiz için oldukça önemli bir konuma ulaşmıştır" değerlendirmesinde bulundu.
Son 50 yılda dünya nüfusunun 2 kat artışla 7,8 milyara ulaştığına işaret eden Pakdemirli, gıdanın ana kaynağı tarım alanlarının yüzde 12 arttığını dile getirdi. Pakdemirli, "50 yılda dünyada tarımsal hâsıla 11 kat artışla 3,5 trilyon dolara ulaştı." dedi.
Pakdemirli, Bakanlık olarak tarım, hayvancılık, orman, su, hava gibi önemli ve hayati alanlardan sorumlu olduklarına dikkati çekerek, bu alanların hepsinde sürdürülebilirlik ve döngüsel üretimin ön planda olduğunu anlattı.
Pakdemirli, Tarım ve Orman Şurası'nın eylem planlarında doğrudan veya dolaylı olarak döngüsel üretimi ve kaynakların verimli kullanılmasını içeren maddeler olduğunu belirtti. Sürdürülebilir tarımsal üretimin az kaynak kullanımı ile en yüksek verimden yani optimizasyondan geçtiğini söyleyen Pakdemirli, şöyle devam etti: "Üretim planlaması ve desteklerin belirlenmesinde optimizasyonu etkin şekilde kullanmaya başladık. Böylece daha az girdi kullanarak çevrenin korunmasına ve atıkların azalmasına katkı sağlıyoruz. Tarım arazilerinin korunması için yoğun çalışmalar yürütüyoruz. Toplam alanı yaklaşık 85 milyon dekar olan 315 büyük tarımsal ovamızı koruma altına aldık. Özellikle organik tarım ve iyi tarım uygulamaları, ağırlık verdiğimiz konuların başında geliyor.
İZÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut “Ekonomilerimizdeki döngüselliği sarsmak artık bir mecburiyettir. Mevcut sistem görünen o ki çalışmıyor.”
Döngüsel ekonomilerin atık ve tüketim uygulamaları genellikle daha düşük hammadde maliyetleri oluşturarak geri kazanım ile yeniden değerlendirildiğinden, sürdürülebilir kalkınmanın geleceği için gerekli olan daha çevre dostu ve sürdürülebilir bir ekonomik ekosistem vaat ettiğini ifade eden Prof. Mehmet Bulut ise konuşmasına şu şekilde devam etti “Hepimiz COVID-19 salgınının yol açtığı küresel yıkıma meydan okuyoruz. Bu durum giderek daha belirgin hale gelen sosyal eşitsizlikleri ve verimsiz sistemleri göz önünde bulundurarak küresel iktisadi sistemi yeniden düşünme fırsatı sundu. Bilimsel veriler de gösteriyor ki dünyanın doğal kaynaklarının sürekli kötüye kullanılması ve sömürülmesi yalnızca daha büyük bir yıkıma yol açacaktı. Bu hızla, iklim krizlerine ek çok daha fazla hastalıkla karşı karşıya kalma olasılığımız yüksek görünüyor. Can kaybı, sağlık yitimi ve istihdam azalışları ile günümüz koronavirüs salgınının korkunç etkisi üzerine düşünmek zorundayız. Bu yaşananlar bugün dünyamızda sistemik sürdürülebilirlik meseleleriyle derinlemesine bağlantılı; sürdürülebilir olmayan ekonomik tüketim; insan refahı, toplumsal refah veya çevre sağlığı için, büyük tehdit oluşturuyor. Ekonomilerimizde döngüsel bir yapıyı tesis etmek artık bir mecburiyettir. Mevcut sistem görünen o ki çalışmıyor. Gıda güvenliği, su kıtlığı ve doğal felaketlerin yıkıcı etkileri olan tüm küresel sera gazı emisyonlarının neredeyse yarısı, bu kaynakların çıkarılması ve işlenmesinden kaynaklanıyor.” dedi. 2060 yılına kadar, doğal kaynak çıkarımının yılda yaklaşık 95 milyardan 190 tona çıkması bekleniyor. Öte yandan araştırmalar, küresel ekonomi ve dünyanın yalnızca yüzde 8,6 döngüsel olduğunu söylüyor. Oran düşük olmasına rağmen sürdürülebilirliği belirlemek için potansiyeli yükseltebilecek durumda. Bunu gerçekleştirmek için, döngüsel ekonominin ön koşullarını ve işlevlerini doğru bir şekilde haritalandırmakla kalmamalı, aynı zamanda bu gerekli gerçekliğin peşinden giderken etkili kamu-özel ortaklığını gerçekleştirmek için dengeli politikalar, teknolojiler ve teşvikler belirlemeliyiz. Kritik Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarıyla birleştirildiğinde, yoksulluğun ve açlığın sona erdirilmesi, sağlıklı bireyler yetiştirilmesi, nitelikli eğitim verilmesi, temiz suya ve sağlıklı yaşam koşullarına erişimin sağlanması, erişilebilir ve temiz enerji sağlanması dahil olmak üzere önemli kamu yararının gerçekleştirilmesi gerekir. İnsana yakışır istihdam alanları yaratarak, sanayiyi, inovasyonu ve altyapıyı geliştirerek, eşitsizliği azaltmak üzere adımlar atarak, sürdürülebilir şehirler ve yaşam alanları yaratarak, sorumlu tüketim ve üretimi teşvik ederek, olumsuz çevresel zorluklarla mücadele ederek, refah ve barışı kurarak ve ortaklıklar ve işbirliği kurarak ekonomik iyileşme sağlanmalı. Döngüsel ekonomiyi benimseme sürecinde gerekecek her şey etrafında çaba sarf etmek en önemli öncelik haline gelmemeli. İklim değişikliği, döngüsel ekonomi politikaları ve kurumsal sosyal sorumluluk arasında derin bir tamamlayıcılık olduğunu unutmamalıyız. Çünkü birini ele alarak diğerlerinde de önemli kazanımlar elde ederiz. Bu sempozyum yalnızca döngüsel ekonomi gelişiminin potansiyeline ve derecesine ışık tutmakla kalmayacaktır. Sempozyumla birlikte aynı zamanda koordinasyon, iklim etkisi portföyleri ve yeni geliştirilen alternatif sektörlerde yeşil yatırımların rolü dâhil olmak üzere bunu gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan önemli yolları geliştirmeyi amaçlıyoruz” dedi.
İlk oturumun ardından Columbia Üniversitesi Öğretim Üyesi ve UN SDSN Direktörü Prof. Dr. Jeffrey D. Sachs ise “COVID-19 Sonrası Dönemde Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” hakkında konuştu.
Program 20 Şubat günü saat 9.00’da İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinden Prof. Dr. Tariqullah Khan’ın “Dünyada Döngüsel Ekonomi” başlıklı konuşmasıyla devam edecek; İzlemek için: https://www.youtube.com/turkiyebilimlerakademisi
Bakan Mustafa Varank konuşmasında 2015 yılında gerçekleştirilen Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinde, Türkiye ve diğer tüm Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerin kabulü ile 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SKH) belirlendiği bilgisini verdi ve daha müreffeh bir dünya inşa etmek üzere oluşturulan bu hedefler kapsamında; yoksulluğun ve açlığın bitirilmesinden nitelikli eğitim ve sağlık hizmetlerine, temiz su ve enerji temininden insana yaraşır iş ve ekonomik büyümeye, sorumlu üretim ve tüketimden çevre ve iklim değişikliğine kadar çok önemli konularda eylem planların oluşturulduğunu söyledi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank: Döngüsel ekonomi yaklaşımının kaynaktan üretime; üretimden tüketime; tüketimden atığa; atıktan tekrar kaynağa şeklinde bir süreci olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu sürecin tüm aşamalarına ilişkin farklı politikalara ihtiyaç olduğu aşikâr.
Bakan Varank şu şekilde devam etti: “Ülkelerin bu hedeflere ulaşma konusundaki performansını ölçmek üzere kapsamlı gösterge setleri tasarlandı. Türkiye İstatistik Kurumu bu ay başında, sürdürülebilir kalkınma göstergelerinde 2010-2019 dönemine ait verilerimizi açıkladı. Tüm bu sonuçlar Türkiye’nin son dönemde uyguladığı kapsayıcı sosyo-ekonomik kalkınma politikalarının önemini ve başarı performansını bir kez daha ortaya koyuyor. Tabi, bu veriler sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşma konusunda önemli başarılar elde ettiğimizi gösterse de, kat edecek daha çok mesafemiz olduğunun da farkındayız. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin; çevre, ekonomi ve iklim değişikliğine ilişkin eylemleri incelendiğinde bunların döngüsel ekonomi kavramıyla çok sıkı bir ilişkisi olduğunu görüyoruz. Şu anda dünya genelinde hâkim olan doğrusal ekonomi yaklaşımında, mal ve hizmetlerin yaşam döngüsü kaynak-üretim-tüketim ve atık şeklinde bir süreç izliyor. Ancak, bu yaklaşım kaynakların hızla tüketilmesine sebep olurken çevresel sorunları da beraberinde getiriyor. Son yıllarda iklim değişikliği ile ilişkili sorunların giderek kendini hissettirmesi, doğrusal ekonomi yaklaşımının değiştirilerek sürdürülebilir üretim ve tüketim modellerinin uygulanmasını zorunlu hale getirdi. Doğrusal ekonominin aksine döngüsel ekonomi; ürün, malzeme ve kaynakların tüketildikten sonra tekrar tekrar üretim sistemine dahil edilerek değer oluşturma potansiyellerinin azami düzeyde tutulduğu ve bu sayede atık miktarının asgariye düşürüldüğü bir yaklaşım. Sanayileşmenin tekel olmaktan çıkıp dünyanın diğer coğrafyalarına yayılması önce “doğal kaynakların kıtlığı”, sonrasında da bu kaynakların aşırı kullanımı sebebiyle “atık sorunu”nu dünyanın gündemine soktu. Bu sorunlara çözüm olarak endüstri dünyasının kendi dinamikleri içinde ekolojik bir modele yaklaşması ve ekonomik sistemin sürdürülebilirliğinin korunması yaklaşımı benimsenmiş durumda.Geri dönüşüm ekonomisinin, hem sosyal, hem ekonomik, hem de çevresel açıdan önemli avantajlar barındırdığını önemle vurgulayan Varank, “Atıkların doğaya bırakılmadan yeniden değerlendirilerek ekonomiye kazandırılması en başta yaşadığımız çevre için olumlu sonuçları olan bir yaklaşım. Ülkemizdeki evsel ve endüstriyel atıkların durumuna baktığımızda TÜİK verilerine göre 2018 yılında toplam 32,2 milyon ton evsel atık toplandığını görüyoruz. Toplanan atığın %67’si düzenli depolama tesislerine, %20’si belediye çöplüklerine; sadece %12’si ise atık geri kazanımı yapan lisanslı tesislerle, biyogaz ve kompost tesislerine gönderiliyor. Yine aynı verilere göre ülkemizde yılda yaklaşık 66,8 milyon ton endüstriyel atığın ortaya çıktığını, bunun 22.8 milyon tonunun da imalat sanayi kaynaklı olduğunu görüyoruz. Bu veriler ışığında, ekonomimizin hala çok büyük oranda doğrusal olarak çalıştığını söylemek yanlış olmaz. Döngüsel ekonomi yaklaşımının kaynaktan üretime; üretimden tüketime; tüketimden atığa; atıktan tekrar kaynağa şeklinde bir süreci olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu sürecin tüm aşamalarına ilişkin farklı politikalara ihtiyaç olduğu aşikar” dedi.
TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker ise TÜBA Sürdürülebilir Kalkınma, Finans ve Çevre Çalışma Grubu’nun ilk etkinliği olan Sempozyumun temasının “döngüsel ekonomi” olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve iş birlikleri için Birleşmiş Milletler SDSN Türkiye, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi’ne teşekkür etti. Döngüsel ekonominin bir ekonomide üretimde yahut tüketimde ortaya çıkan her atığın değerlendirilerek tekrar üretime dahil edildiği, ham madde maliyetlerini düşürerek kaynak verimliliğinin sağlandığı bir üretim modeli sunduğunu ifade eden Prof. Şeker, bu sayede üretim süreçlerinde çevreye olan zararı en aza indirdiği gibi sürdürülebilir bir üretim de tesis edilmiş oluyor. Minimal hasar; maksimum verimlilik; optimal fayda olarak tanımlayabileceğimiz döngüsel ekonomi, ham madde tedarikinin sıkıntıya girdiği, üretimin azaldığı ve tüketicilerin de ihtiyaçlarına ulaşmakta güçlük çektiği günümüzde dünyamıza bir çözüm reçetesi sunuyor. Ülkelerin kendi kendine yetebilmesi de ancak eldeki kaynakların verimli bir şekilde kullanılması ile mümkün olduğunu vurgulayarak insanların birbirine bağımlılığının ve sorumluluğunun altını çizen küresel salgının yeni kurallar koyarak insanın toplumsal varlığını ve gücünü yeniden tanımlıyor. Gelecek nesillerden çaldığımız bize emanet doğal kaynakların bedelini, maalesef, ağır ödüyoruz. Sınırlı hasta ve hastalıktan yaygın küresel salgın temelli biyolojik savaşlara karşı geliştirilen tedbirler sayesinde ekolojik dengenin ve ekosistemin doğal yaşama bağımlı olduğunu tüm dünya yeniden hatırladı. Tek sağlık konsepti ile ülkeler arası sağlık temelli dayanışmanın tüm sektörel eğilimleri etkilemesi kaçınılmaz. Tüm bunların yanı sıra biyoçeşitliliğin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi, daha yaşanabilir bir dünyanın tesisi için yeni ekonomik yaklaşımlara olan ihtiyacın arttığı bir dönemdeyiz. “Döngüsel Ekonomi” kavramı bu açıdan kapsayıcı ve etkileşimci özelliği ile bizler için oldukça önemli, interaktif bir terminoloji olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker “İnsanların birbirine bağımlılığının ve sorumluluğunun altını çizen küresel salgın yeni kurallar koyarak insanın toplumsal varlığını ve gücünü yeniden tanımlıyor.”
Tüm dünyanın büyük bir sınavdan geçtiği bir dönemde ekonomi teorileri ve uygulama alanları bir bir sorgulanıyor, finans sisteminin dengesizliği ve işlevselliği tartışılıyor, üretim ve tedarik zincirindeki problemlerden ötürü sorumlu üretim ve tüketim kavramları daha çok konuşuluyor diyen Prof. Şeker sözlerini şu şekilde devam sürdürdü: “COVID-19 Küresel Salgın’ı bize dünyanın ve insanlığın ciddi bir dinlenmeye ve arınmaya ihtiyacı olduğunu gösterdi. Küresel iktisadi sistemin daha çok üretim ve tüketim ile maksimum hazza ulaşma hedefinin ne kadar hastalıklı bir yaklaşım doğurduğunu hep birlikte müşahede ettik. İnsanların evlere kapanması adeta doğayı ve çevreyi gerçek sahiplerine bıraktığımız bir fırsat oluşturdu. Birçok canlı türü uzun zaman sonra doğada tekrar görünmeye başladı. Toplumların küresel salgın ile birlikte geçirdikleri zorunlu karantina süreçleri ve sağlık alanında yaşanan mücadele süreçlerinin küresel salgın sonrasındaki normalleşme sürecine ekonomik, psişik, sosyolojik, ticari, siyasi ve toplumsal uzun süreli etkileri olacağı anlaşılmıştır. Bu dönemin oluşturduğu travmatik etkilerin sonucu olarak bireyler hayata bakışlarını sorgulama ve geçmiş muhasebesi yapma fırsatı yakalamışlardır. Salgın sonrası, salgının oluşturduğu hayatımızdaki kısıtların ve bu dönemde alınan tedbirlerin; bireylerin aile ve insan ilişkileri, tüketim alışkanlıkları ve harcama pratikleri, hayattan beklentiler ve kariyer planlamalarında farklılaşmalar yaşanıyor. Bundan sonra ülkelerin öncelikli olarak üretim ve tüketim politikalarını gözden geçirerek dışa bağımlılığı azaltma yönünde strateji geliştirmeleri, yerli üretimi teşvik etmeleri ve doğal kaynaklarını verimli kullanma konusunda özel önlemler almaları gerekecektir. Bu konudaki çalışmalar sağlık alanı başta olmak üzere tarım ve hayvancılık temelli gıda sektörünü, ülkenin istihdam politikalarını ve eğitimin potansiyel alternatiflerini de etkileyecektir. Bu süreçte bazı sektörler kayba uğrarken bazı sektörlerin de önü açıldığı ve istihdam alternatiflerinin farklılaştığı görülmektedir. Sağlığın öncelenmesi ile ortaya çıkan gelişmelere bağlı olarak toplumsal refahın dengeli yayılması, işsizlik sigortası da dâhil olmak üzere kapsayıcı sosyal güvenlik sistemi talepleri siyasetçilerin gündeminde önemli yer tutacak.”
Küresel salgın döneminde hayatın doğal akışında önemli yer tutan, farkındalığı çok oluşmayan sıfır atık, döngüsel ekonomi, gıda güvenliği ve sürdürülebilir gıda üretimi gibi kavramların lojistik destek politikalarında ve karantina kararlarında önemli bir yer tuttuğunu kaydeden Prof. Şeker “Özellikle gıda sektöründe üretilen gıdaların işlenmesi, stoklanması, dengeli tüketimi, mevsimsel gıda üretim çeşitliliği, tüketim ve üretim dengesine bağlı gıda ekonomisi ve yönetimi, sağlıklı ve dengeli gıda tüketimi, dışa bağımlı olmayan yerli ve yeterli üretimi önemseyen millî tarım ve hayvancılık politikası tüm ülkelerde yeni dönemin öncelikli konularından olacağının altını çizdi.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli “Tarım ve Orman Şurası'nın eylem planlarında doğrudan veya dolaylı olarak döngüsel üretimi ve kaynakların verimli kullanılmasını içeren maddeler bulunuyor”
Ekonominin ortaya çıkışının kaynakların kıt ve ihtiyaçların sınırsız olmasından kaynaklandığını ifade eden Pakdemirli, özellikle her şeyi sıfırdan üretme isteğinin ve "kullan-at" tüketim anlayışının, kaynakların, çevrenin ve dolayısıyla ekonominin sürdürülebilirliğinin önündeki en büyük tehdit olduğunu söyledi.
Bakan Pakdemirli, tarımın, diğer sektörlerle karşılaştırıldığında binlerce yıldır döngüsel ekonomi sürecinin üretimde doğal olarak yer aldığı iyi örneklerden birisi olduğunun altını çizerek, "Bildiğiniz gibi, bitkisel ürünler hayvancılığın ham maddesi olurken hayvansal gübre de bitkisel üretimin ana girdilerinden birisidir. Döngüsel üretim modelinin, son iki yüz yılda endüstriyel tarım uygulamalarının gelişmesiyle işlerliği giderek azalmış, gübre, ilaç gibi dış ham maddelere bağımlı hale gelmiştir. Bugün ise tekrar eskiye dönüş için yoğun ve haklı bir gayret gösteriyoruz çünkü tarımda döngüsel ekonomi anlayışı gıda güvenliğimiz için oldukça önemli bir konuma ulaşmıştır" değerlendirmesinde bulundu.
Son 50 yılda dünya nüfusunun 2 kat artışla 7,8 milyara ulaştığına işaret eden Pakdemirli, gıdanın ana kaynağı tarım alanlarının yüzde 12 arttığını dile getirdi. Pakdemirli, "50 yılda dünyada tarımsal hâsıla 11 kat artışla 3,5 trilyon dolara ulaştı." dedi.
Pakdemirli, Bakanlık olarak tarım, hayvancılık, orman, su, hava gibi önemli ve hayati alanlardan sorumlu olduklarına dikkati çekerek, bu alanların hepsinde sürdürülebilirlik ve döngüsel üretimin ön planda olduğunu anlattı.
Pakdemirli, Tarım ve Orman Şurası'nın eylem planlarında doğrudan veya dolaylı olarak döngüsel üretimi ve kaynakların verimli kullanılmasını içeren maddeler olduğunu belirtti. Sürdürülebilir tarımsal üretimin az kaynak kullanımı ile en yüksek verimden yani optimizasyondan geçtiğini söyleyen Pakdemirli, şöyle devam etti: "Üretim planlaması ve desteklerin belirlenmesinde optimizasyonu etkin şekilde kullanmaya başladık. Böylece daha az girdi kullanarak çevrenin korunmasına ve atıkların azalmasına katkı sağlıyoruz. Tarım arazilerinin korunması için yoğun çalışmalar yürütüyoruz. Toplam alanı yaklaşık 85 milyon dekar olan 315 büyük tarımsal ovamızı koruma altına aldık. Özellikle organik tarım ve iyi tarım uygulamaları, ağırlık verdiğimiz konuların başında geliyor.
İZÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut “Ekonomilerimizdeki döngüselliği sarsmak artık bir mecburiyettir. Mevcut sistem görünen o ki çalışmıyor.”
Döngüsel ekonomilerin atık ve tüketim uygulamaları genellikle daha düşük hammadde maliyetleri oluşturarak geri kazanım ile yeniden değerlendirildiğinden, sürdürülebilir kalkınmanın geleceği için gerekli olan daha çevre dostu ve sürdürülebilir bir ekonomik ekosistem vaat ettiğini ifade eden Prof. Mehmet Bulut ise konuşmasına şu şekilde devam etti “Hepimiz COVID-19 salgınının yol açtığı küresel yıkıma meydan okuyoruz. Bu durum giderek daha belirgin hale gelen sosyal eşitsizlikleri ve verimsiz sistemleri göz önünde bulundurarak küresel iktisadi sistemi yeniden düşünme fırsatı sundu. Bilimsel veriler de gösteriyor ki dünyanın doğal kaynaklarının sürekli kötüye kullanılması ve sömürülmesi yalnızca daha büyük bir yıkıma yol açacaktı. Bu hızla, iklim krizlerine ek çok daha fazla hastalıkla karşı karşıya kalma olasılığımız yüksek görünüyor. Can kaybı, sağlık yitimi ve istihdam azalışları ile günümüz koronavirüs salgınının korkunç etkisi üzerine düşünmek zorundayız. Bu yaşananlar bugün dünyamızda sistemik sürdürülebilirlik meseleleriyle derinlemesine bağlantılı; sürdürülebilir olmayan ekonomik tüketim; insan refahı, toplumsal refah veya çevre sağlığı için, büyük tehdit oluşturuyor. Ekonomilerimizde döngüsel bir yapıyı tesis etmek artık bir mecburiyettir. Mevcut sistem görünen o ki çalışmıyor. Gıda güvenliği, su kıtlığı ve doğal felaketlerin yıkıcı etkileri olan tüm küresel sera gazı emisyonlarının neredeyse yarısı, bu kaynakların çıkarılması ve işlenmesinden kaynaklanıyor.” dedi. 2060 yılına kadar, doğal kaynak çıkarımının yılda yaklaşık 95 milyardan 190 tona çıkması bekleniyor. Öte yandan araştırmalar, küresel ekonomi ve dünyanın yalnızca yüzde 8,6 döngüsel olduğunu söylüyor. Oran düşük olmasına rağmen sürdürülebilirliği belirlemek için potansiyeli yükseltebilecek durumda. Bunu gerçekleştirmek için, döngüsel ekonominin ön koşullarını ve işlevlerini doğru bir şekilde haritalandırmakla kalmamalı, aynı zamanda bu gerekli gerçekliğin peşinden giderken etkili kamu-özel ortaklığını gerçekleştirmek için dengeli politikalar, teknolojiler ve teşvikler belirlemeliyiz. Kritik Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarıyla birleştirildiğinde, yoksulluğun ve açlığın sona erdirilmesi, sağlıklı bireyler yetiştirilmesi, nitelikli eğitim verilmesi, temiz suya ve sağlıklı yaşam koşullarına erişimin sağlanması, erişilebilir ve temiz enerji sağlanması dahil olmak üzere önemli kamu yararının gerçekleştirilmesi gerekir. İnsana yakışır istihdam alanları yaratarak, sanayiyi, inovasyonu ve altyapıyı geliştirerek, eşitsizliği azaltmak üzere adımlar atarak, sürdürülebilir şehirler ve yaşam alanları yaratarak, sorumlu tüketim ve üretimi teşvik ederek, olumsuz çevresel zorluklarla mücadele ederek, refah ve barışı kurarak ve ortaklıklar ve işbirliği kurarak ekonomik iyileşme sağlanmalı. Döngüsel ekonomiyi benimseme sürecinde gerekecek her şey etrafında çaba sarf etmek en önemli öncelik haline gelmemeli. İklim değişikliği, döngüsel ekonomi politikaları ve kurumsal sosyal sorumluluk arasında derin bir tamamlayıcılık olduğunu unutmamalıyız. Çünkü birini ele alarak diğerlerinde de önemli kazanımlar elde ederiz. Bu sempozyum yalnızca döngüsel ekonomi gelişiminin potansiyeline ve derecesine ışık tutmakla kalmayacaktır. Sempozyumla birlikte aynı zamanda koordinasyon, iklim etkisi portföyleri ve yeni geliştirilen alternatif sektörlerde yeşil yatırımların rolü dâhil olmak üzere bunu gerçeğe dönüştürmek için gerekli olan önemli yolları geliştirmeyi amaçlıyoruz” dedi.
İlk oturumun ardından Columbia Üniversitesi Öğretim Üyesi ve UN SDSN Direktörü Prof. Dr. Jeffrey D. Sachs ise “COVID-19 Sonrası Dönemde Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” hakkında konuştu.
Program 20 Şubat günü saat 9.00’da İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinden Prof. Dr. Tariqullah Khan’ın “Dünyada Döngüsel Ekonomi” başlıklı konuşmasıyla devam edecek; İzlemek için: https://www.youtube.com/turkiyebilimlerakademisi
FACEBOOK YORUMLAR