Ülkemizde ve dünyada...

YENİDÜNYADA YETİM ÇOCUK OLMAK! Ülkemizde ve dünyada değişen hayat koşulları, süreğen hastalıklar, doğal afetler, savaşlar ve benzeri durumlar insan hayatını tehdit etmekte… Hayatını k

Ülkemizde ve dünyada...
18 Ekim 2015 - 13:12
YENİDÜNYADA YETİM ÇOCUK OLMAK!

Ülkemizde ve dünyada değişen hayat koşulları, süreğen hastalıklar, doğal afetler, savaşlar ve benzeri durumlar insan hayatını tehdit etmekte… Hayatını kaybedenlerin yakınları, eşleri ve özellikle çocukları zor bir hayat mücadelesi ile karşı karşıya kalmaktadır.

Suriye’de yaşayan 10 milyon insanın Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Irak gibi ülkelere güvenlik endişesiyle göç etti. Bunlar arasında ciddi rakamlarda çocuklar yer alıyor. Afrika'da her yıl 2 milyon 102 bin 400 çocuk yetim kalmakta.

Kurtuluş Savaşında Dönemin Doğu Orduları Komutanı Kazım Karabekir’in “Ölen dilenen, hapse düşen çocukların yasını ailesi çekse de tasasını topyekûn devlet çekmelidir” sözü bugün de karşılığı olan bir hassasiyet olarak duruyor. Her ne kadar hassasiyetle önemsenmese de nerede olursa olsun yardıma muhtaç bütün çocukların vebali bütün insanlığın omuzlarındadır.

Durum bu şekilde düşünüldüğünde bırakın insanlığı günümüzde yetim kalan çocuklara birinci dereceden, ikinci dereceden akrabaları bile sahip çıkmıyor! Sahip çıksalar belki de bu rakam bu sayıların çok daha altına düşer. Savaş, afet yâda kıtlık, hastalık ne olursa olsun en fazla zarar gören hep çocuklar olmakta. Dünyadaki yetim çocuk sayısı aslında gösterildiği rakamların kat kat üzerinde. Hastalanan, savaşlarda kullanılan ve sağlıksız ortamlarda çalıştırılan çocuklar! Bütün bunlar bu rakamların içinde yer almaz. İnsan tacirleri ve organ mafyası tarafından kaçırılan çocukların sayısı ise tamamen belirsiz.

Bugün belli çıkarlar uğruna isyanlarla zulümlerle sayısı belirsiz çocuklar kurşunlar arasında kamplarda perişan ve birçoğu kayıp UNICEF’in raporlarında 210 milyon yetim çocuk olduğu belirlenmiş.  Dünyada şöyle biraz daha eski tarihlere gittiğimizde Kamboçya’da Khmerlerin de bir zamanlar çocuk savaşçıları kullandıkları, ayrıca Bosna Hersek’teki iç savaşta Sırpların da çocuk asker kullandıkları bilinen bir gerçek. Hatta o yıllarda açıklanan bazı kaynaklarda canice küçücük çocukların mayınların yerlerinin tespit edilebilmesi için mayın tarlalarında ölüme gönderiliyorlardı. Gerçi İsrail’in bazı sanayi alanlarında en sağlıksız ortamlarda Ortadoğu’nun bazı bölgelerinde terör yanlısı bazı gruplar da ve birçok çatışmalarda gereç ve araç olarak kullanılmakta.

Dünya milletleri bu konuya gerekli hassasiyeti göstermemekte. Çocukların çağın gereklerine göre donanımlı bir şekilde yetiştirilmeleri de o ülkenin insan kaynağının sağlam olmasının teminatıdır. Aynı şekilde çocukların sorunlu olması da o ülkenin geleceği açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Çocuklar savunmasız oldukları için tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de her türlü ihmal ve istismara maruz kalabilmektedir. İhmal ve istismar edilen çocukların hem bedensel hem de ruhsal gelişimleri üzerinde onarılması mümkün olmayan travmalara neden olduğu görülmekte.  Bunu ülkemizde Filistin ve Suriyeli mülteci çocukların yüzlerinde ki o korku dolu ifadelerden hissetmek mümkündür.

Tarihimizde Osmanlıda Tanzimat dönemi sonrası Müslüman ve Hıristiyan ailelerle muhacir çocuklar yetim ve öksüz olup, kendilerine bakacak diğer yakınları bulunmayanlarla, yakınları olmakla birlikte bakımları ve yetiştirilmeleri için dilekçe ile müracaat edilenlerin kabul edildiği Islahhane isimli bir kurum oluşturulmuştu. Bu Islahhanede bir müdür ile İslam ve Hıristiyan yeteri kadar öğretmen ve çocuklara meslek öğretecek ustalar görevlendirilmişlerdi.

Peygamberimiz (s.a.v) amcasının oğlu Cafer b. Ebî Talib Mûte Savaşı’nda şehit düşmüştü. Peygamberimiz bunu duyar duymaz hemen onun evine koşmuş, gözyaşları içinde çocuklarını bağrına basıp koklamıştı. Ardından yasları sebebiyle Cafer’in ailesine yemek hazırlanmasını emretmişti. (İbn. Hişam, III, 436) Peygamberimiz (s.a.v) daha sonra da bu aileyle yakından ilgilendi. Cafer’in oğlu Abdullah, Allah’ın elçisinin kendileriyle yakından ilgilendiğini şöyle nakletmektedir; İyi hatırlıyorum, ben ve Hz. Abbas'ın iki oğlu Kusem ile Ubeydullah çocukken bir gün sokakta oynuyorduk. Allah Resulü bir binekle yanımıza geldi. Beni göstererek, Şunu bana kaldırın!” dedi ve beni ön tarafına oturttu. Kusem'i de göstererek Şunu da kaldırın!" dedi. Onu da terkisine aldı. Efendimizin amcası olan Abbas Kusem'den çok Ubeydullah'ı severdi. Buna rağmen Resulullah Efendimiz amcasından çekinmedi ve terkisine Kusem'i bindirdi. Sonra üç defa başımı okşadı ve her okşayışında Allah’ım! Cafer'in evlatlarına sen sahip çık! diye dua etti. (İbn. Hanbel,205)

Dinimiz yetimlerin gözetilmesini istemiş, onların mallarının haksız bir biçimde ellerinden alınmasını şiddetle yasaklamıştır. Kur’an’da ergenlik çağına erişinceye kadar yetimin malına onun iyiliği için olmadıkça dokunmayın (En’âm suresi,152) buyrulmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v) de bu konuda son derece hassas davranmış, birçok kez bu konu üzerinde durmuştur. O, bir hadisinde; Helak edici olan yedi şeyden çekininiz! Buyurmuş. Kendisine! Ey Allah’ın Resulü onlar nedir? diye sorulmuş? Peygamberimiz (s.a.v) Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haklı bir sebep olmaksızın Allah’ın haram kıldığı bir cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum gününde kaçmak, iffetli kadınlara zina iftirasında bulunmak cevabını vermiştir. (Ebu Davud, Vesaya, 10). İnsanları helake sürükleyecek şeylerden biri olarak yetimlerin mallarını yemeyi zikreden Peygamberimiz, bu kötü davranıştan müminlerin şiddetle kaçınmalarını istemiştir. Efendimiz başka bir Hadis i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır? Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır. (İbn Hanbel, V, 250)

21. yüzyılda toplu yaşam modeli yerine, müstakil ev ortamı yada apartmanlarda diğer ailelerle birlikte yaşama imkânı sağlanan Sevgi Evleri ve Çocuk Evleri modelleri uygulanmaya başlamıştır. Korunmaya muhtaç çocuklar alanında son iki yüz yılda edinilen bakım, koruma ve eğitim tecrübesi sonucunda oluşan ortak kanaat şudur; Çocukların en sağlıklı kişilik gelişimi ancak aile ortamında sağlanabilmektedir.

EVET, BUNLAR SAVAŞLARDA MADUR KALAN KİMSESİZ ÇOCUKLAR. HİÇ BİR YAKINININ SAHİP ÇIKMADIĞI BU DÜNYADAN SANKİ HİÇ BİR TANIDIĞININ OLMADIĞI O CARESİZ YARDIMA MUHTAÇ YETİM ÇOCUKLAR. O KÜÇÜK, MASUM GÖZLERİ İLE DAHA ETRAFINDA NE OLUP BİTTİĞİNİ BİLE ANLAYAMADAN, O KARANLIK ÖLÜME CAĞIRAN SAVAŞ YETİMLERİ, BÜYÜKLERİN YARATTIĞI O ZALİMCE, CIKAR DOLU OYUNLARDAN EN ÇOK ZARARLI ÇIKAN, DAHA HAYATI BİLE TANIYAMADAN ÖLÜMLE DANIŞAN O KÜÇÜK BEDENLER, ONLAR HERKESDEN DAHA MASUMDU.  FAKAT EN ÇOK MAĞDUR OLAN ONLARDI. BU MİNİK YÜREKLER O ACIMASIZ BÜYÜKLERİN DÜNYASINDA YOK OLUP GİDİYOR!
PEKİ, GERİDE KALANLAR O SERT VE ÜRKEK BAKIŞLARINI BİRAZ OLSUN YUMUŞATMAK, BİRAZ OLSUN AÇILARINA MERHEM OLMAK…

DÜNYA NE YAPIYOR!

ONLARI SİZ BOŞ VERİN…

SİZ ELİNİZİ UZATIN…

NE KADAR UZANABİLİYORSA…

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum