Ustaları yaşatacağız ki
USTALARI UNUTMADIK! UNUTMAYACAĞIZ DA… Ustaları yaşatacağız ki; meslek yaşasın! Muhabirler yazacak ki; meslek ayakta kalsın
27 Kasım 2015 - 19:48
USTALARI UNUTMADIK!
UNUTMAYACAĞIZ DA…
Ustaları yaşatacağız ki; meslek yaşasın!
Muhabirler yazacak ki; meslek ayakta kalsın.
Muhabirler koşacak ki; meslek yol alsın.
Bize bugüne kadar ustaları anlatan hiç çıkmadı.
Fakat hep kulak misafiri oldum.
Bir muhabirin yapması gerekeni yaptım çoğu zaman.
Hep yandan dinledim.
Duyduğum, okuduğum kadarıyla Samsun basınının önde gelen ustalarını kulağıma küpe yaptım.
Bu meslekte elimden tutan, bu işin alfabesini öğreten ilk ustam Yener Cabbar’dır.
Ne öğrendiysem O’ndan öğrenmişimdir.
İsmail Başaran ve Avni Demir de ustamdır.
Bana hiçbir şey anlatmamışlardır, sadece hissettirmişlerdir.
Konuşmazdı İsmail abi, çoğu zaman, ne sorsan ‘ben bilmem’ derdi.
Yani; ‘ben bilmem’ rolünü oynardı.
Önemli olan zaten aynı yerde bulunmak, aynı havayı solumaktı.
Bakmak, görmek yeterliydi benim için.
Bu açıdan şanslıydım.
İki ustayla aynı yerde, aynı anda çalıştım.
Osman Kara abimizi okuyarak feyz aldım her zaman.
Osman abiden etkilenmemek ne mümkün?
Onu okurken, yaşıyorum, öğreniyorum, ders çıkarıyorum…
Onların yanında, O’nları izleyerek çook şey kaptım.
Ferruh Çetin ustamızı unutmak mümkün mü?
Her zaman şık, her zaman canti, çizgili lacivert takım elbisesiyle, kırmızı kravatı, yakasındaki kırmızı mendiliyle, siyah yumurta topuk Çarşamba işi kundurasıyla, sağ kolundaki fiyakalı saatiyle ‘ben burdayım’ diyen örnek yılmayan bir usta.
Bakmasını bilen için, hepsi ayrı bir okul, hepsi ayrı bir ekol meslekte.
Hepsi Samsun basınının birer gurur abidesi.
Hepsi bu kubbede birer hoş seda bırakıp göçüp gitti.
Önemli olan da bu değil mi?
Geride bir hoş seda bırakabilmek…
***
Bu meslek öyle anlatılarak değil, yaşanarak, çilesi çekilerek öğrenilecek bir meslek.
‘Öğrendim’ diyen yanılır…
Zira; bu mesleğin ucu bucağı yok.
Bana göre; gazetecilik, yetmiş iki dili bilmektir.
Yetmiş iki dilde yazmaktır.
Bazen yeri geldiğinde yetmiş iki dilde de sövebilmektir.
Benim bakış açım bu.
Henüz ilk dili öğreniyorum.
Daha öğrenilecek yetmiş bir dil daha var.
***
Her ne kadar Samsun basınının usta isimlerinden genç yaşta vefat eden Adem Bilir’i görmesem de namını, ustalığını, gazeteciliğini çook dinledim...
Nihat Dalay’ın, Nazif Demirel’in gazeteciliğine yetişemesem de ne kadar büyük gazeteci olduklarını çok iyi biliyorum.
Bu arada İsmet Hatipoğlu, İlter Nur, Mete Günay, Bahri Altay, Ertuğrul Veyisoğlu’da unutulmayan bu mesleğe yıllarını veren her gazetecinin bir köşesinde yer almakta, ya da eski bir fotoğrafta, raflarda gizli kalmış tozlanmış gazete sayfalarında değil, hafızalarda sıcaklığını her an korumaktalar.
Unutulmadılar.
Asla da unutulmazlar!
***
Mete Günay, Hürriyet Gazetesinin çook sevilen bir büro şefiymiş.
Ankara’ya taşınırken Elmadağı’nda geçirdiği trafik kazasında kaybetmişti hayatını.
Avni Kaynar’dan Selahattin Şahinkaya’ya, Mehmet Egeli’den Bahri Altay’a, İhsan Tanyeri’den Abdullah Uyaroğlu’na, Ethem Ağa’dan, Salih Güvenli’ye kadar Samsun basını nice emektarlarını, duayen isimlerini kaybetmiş.
Bu isimlerin; Samsun’da gazeteciliğin saygın olmasında büyük emekleri ve basının bugünlere gelmesinde de çook alın terleri var.
Herkes bu saygın meslek için bir tuğla koymaya, bu değirmenin çalışması için su taşımaya gayret etmiş.
Bu mesleği zenginleşme aracı olarak görmemişler, bu kutsal mesleği en tepeye taşımak için en candan arkadaşlarıyla yarış yapmışlar…
Üç kuruşa çalışmışlar, sigortasız çalışmışlar, zor şartlarda çalışmışlar bu mesleğin cefasını çekmişler ancak sefasını sürememişler…
Üç kuruşluk dünyada hiç kimseye eğilmemişler, onurla, gururla mücadele edip kazandıklarını yine bu mesleğe yatırmışlar.
Çoğu da kazandığını bu meslekte batırmış.
Helalinden yemişler, doğru gitmişler.
Ama her biri dimdik giderken, geride de büyük bir onur ve gurur bırakmışlar…
Ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlara inat, ustalarının izinden gitmeye yeminli genç muhabirler hala var.
Ustaların dediği gibi: evlat; ‘Yolu doğru olanın yükü ağır olurmuş!’…
Bu yazıyı yazmak bir muhabire mi düşer.
Onu bilemem.
Çoğunu görmek nasip olmadı.
Nasıl ki; Ulu önderimizi görmesek de, Mustafa Kemal Atatürk bizim içim her şeyse…
Burada adı geçen isimler de bizim için her şey demek.
Her biri birer lider.
Her biri birer komutan.
Her biri bizim için yolumuzu aydınlatan birer ışık.
Unutulmazlar!
***
Samsunspor deplasmanlarına giderken mutlaka konu döner dolaşır ustalara gelir.
Aramızda da her zaman yol gösteren iki ustamız bulunur.
Eskilere gelince;
Bugünleri iyi ki görmemişler, zira Onların zamanında en güvenilir olan mesleklerin başında gelen gazetecilik, şimdilerde her geçen gün kan kaybediyor, inandırıcılığını yitiriyor.
Kalemini konuşturanlar ise; cezaevlerinde yatıyor.
Basına olan baskı şiddetle devam ediyor.
Samsun basınının bugünlere gelmesinde emeği geçen ve bu mesleğe hayat veren, tüm ustalara saygılarımı sunarken, kaybettiklerimizi rahmetle anıyor, hasta olanlara da acil şifalar diliyorum…
Hiç birini hiçbir gün unutmadık, unutmayacağız da!
TUFAN İPEK
[email protected]
Not 1: Emniyet Müdürümüz Vedat Yavuz’un annesinin hasta olduğunu öğrendim. Müdürümüzün muhterem annesine acil şifalar diliyorum…
Not 2: Bu köşe yazısında, Osman Kara ustamızın eski bir köşe yazısındaki bilgilerden yararlanılmıştır.
Not 3: Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, “Devletin gizli kalması gereken belgelerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme ve açıklama, üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” gerekçesiyle tutuklandı. Halkın bilgi alma hakkı için çalışan gazetecileri engelleyenleri KINIYORUM.
UNUTMAYACAĞIZ DA…
Ustaları yaşatacağız ki; meslek yaşasın!
Muhabirler yazacak ki; meslek ayakta kalsın.
Muhabirler koşacak ki; meslek yol alsın.
Bize bugüne kadar ustaları anlatan hiç çıkmadı.
Fakat hep kulak misafiri oldum.
Bir muhabirin yapması gerekeni yaptım çoğu zaman.
Hep yandan dinledim.
Duyduğum, okuduğum kadarıyla Samsun basınının önde gelen ustalarını kulağıma küpe yaptım.
Bu meslekte elimden tutan, bu işin alfabesini öğreten ilk ustam Yener Cabbar’dır.
Ne öğrendiysem O’ndan öğrenmişimdir.
İsmail Başaran ve Avni Demir de ustamdır.
Bana hiçbir şey anlatmamışlardır, sadece hissettirmişlerdir.
Konuşmazdı İsmail abi, çoğu zaman, ne sorsan ‘ben bilmem’ derdi.
Yani; ‘ben bilmem’ rolünü oynardı.
Önemli olan zaten aynı yerde bulunmak, aynı havayı solumaktı.
Bakmak, görmek yeterliydi benim için.
Bu açıdan şanslıydım.
İki ustayla aynı yerde, aynı anda çalıştım.
Osman Kara abimizi okuyarak feyz aldım her zaman.
Osman abiden etkilenmemek ne mümkün?
Onu okurken, yaşıyorum, öğreniyorum, ders çıkarıyorum…
Onların yanında, O’nları izleyerek çook şey kaptım.
Ferruh Çetin ustamızı unutmak mümkün mü?
Her zaman şık, her zaman canti, çizgili lacivert takım elbisesiyle, kırmızı kravatı, yakasındaki kırmızı mendiliyle, siyah yumurta topuk Çarşamba işi kundurasıyla, sağ kolundaki fiyakalı saatiyle ‘ben burdayım’ diyen örnek yılmayan bir usta.
Bakmasını bilen için, hepsi ayrı bir okul, hepsi ayrı bir ekol meslekte.
Hepsi Samsun basınının birer gurur abidesi.
Hepsi bu kubbede birer hoş seda bırakıp göçüp gitti.
Önemli olan da bu değil mi?
Geride bir hoş seda bırakabilmek…
***
Bu meslek öyle anlatılarak değil, yaşanarak, çilesi çekilerek öğrenilecek bir meslek.
‘Öğrendim’ diyen yanılır…
Zira; bu mesleğin ucu bucağı yok.
Bana göre; gazetecilik, yetmiş iki dili bilmektir.
Yetmiş iki dilde yazmaktır.
Bazen yeri geldiğinde yetmiş iki dilde de sövebilmektir.
Benim bakış açım bu.
Henüz ilk dili öğreniyorum.
Daha öğrenilecek yetmiş bir dil daha var.
***
Her ne kadar Samsun basınının usta isimlerinden genç yaşta vefat eden Adem Bilir’i görmesem de namını, ustalığını, gazeteciliğini çook dinledim...
Nihat Dalay’ın, Nazif Demirel’in gazeteciliğine yetişemesem de ne kadar büyük gazeteci olduklarını çok iyi biliyorum.
Bu arada İsmet Hatipoğlu, İlter Nur, Mete Günay, Bahri Altay, Ertuğrul Veyisoğlu’da unutulmayan bu mesleğe yıllarını veren her gazetecinin bir köşesinde yer almakta, ya da eski bir fotoğrafta, raflarda gizli kalmış tozlanmış gazete sayfalarında değil, hafızalarda sıcaklığını her an korumaktalar.
Unutulmadılar.
Asla da unutulmazlar!
***
Mete Günay, Hürriyet Gazetesinin çook sevilen bir büro şefiymiş.
Ankara’ya taşınırken Elmadağı’nda geçirdiği trafik kazasında kaybetmişti hayatını.
Avni Kaynar’dan Selahattin Şahinkaya’ya, Mehmet Egeli’den Bahri Altay’a, İhsan Tanyeri’den Abdullah Uyaroğlu’na, Ethem Ağa’dan, Salih Güvenli’ye kadar Samsun basını nice emektarlarını, duayen isimlerini kaybetmiş.
Bu isimlerin; Samsun’da gazeteciliğin saygın olmasında büyük emekleri ve basının bugünlere gelmesinde de çook alın terleri var.
Herkes bu saygın meslek için bir tuğla koymaya, bu değirmenin çalışması için su taşımaya gayret etmiş.
Bu mesleği zenginleşme aracı olarak görmemişler, bu kutsal mesleği en tepeye taşımak için en candan arkadaşlarıyla yarış yapmışlar…
Üç kuruşa çalışmışlar, sigortasız çalışmışlar, zor şartlarda çalışmışlar bu mesleğin cefasını çekmişler ancak sefasını sürememişler…
Üç kuruşluk dünyada hiç kimseye eğilmemişler, onurla, gururla mücadele edip kazandıklarını yine bu mesleğe yatırmışlar.
Çoğu da kazandığını bu meslekte batırmış.
Helalinden yemişler, doğru gitmişler.
Ama her biri dimdik giderken, geride de büyük bir onur ve gurur bırakmışlar…
Ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlara inat, ustalarının izinden gitmeye yeminli genç muhabirler hala var.
Ustaların dediği gibi: evlat; ‘Yolu doğru olanın yükü ağır olurmuş!’…
Bu yazıyı yazmak bir muhabire mi düşer.
Onu bilemem.
Çoğunu görmek nasip olmadı.
Nasıl ki; Ulu önderimizi görmesek de, Mustafa Kemal Atatürk bizim içim her şeyse…
Burada adı geçen isimler de bizim için her şey demek.
Her biri birer lider.
Her biri birer komutan.
Her biri bizim için yolumuzu aydınlatan birer ışık.
Unutulmazlar!
***
Samsunspor deplasmanlarına giderken mutlaka konu döner dolaşır ustalara gelir.
Aramızda da her zaman yol gösteren iki ustamız bulunur.
Eskilere gelince;
Bugünleri iyi ki görmemişler, zira Onların zamanında en güvenilir olan mesleklerin başında gelen gazetecilik, şimdilerde her geçen gün kan kaybediyor, inandırıcılığını yitiriyor.
Kalemini konuşturanlar ise; cezaevlerinde yatıyor.
Basına olan baskı şiddetle devam ediyor.
Samsun basınının bugünlere gelmesinde emeği geçen ve bu mesleğe hayat veren, tüm ustalara saygılarımı sunarken, kaybettiklerimizi rahmetle anıyor, hasta olanlara da acil şifalar diliyorum…
Hiç birini hiçbir gün unutmadık, unutmayacağız da!
TUFAN İPEK
[email protected]
Not 1: Emniyet Müdürümüz Vedat Yavuz’un annesinin hasta olduğunu öğrendim. Müdürümüzün muhterem annesine acil şifalar diliyorum…
Not 2: Bu köşe yazısında, Osman Kara ustamızın eski bir köşe yazısındaki bilgilerden yararlanılmıştır.
Not 3: Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, “Devletin gizli kalması gereken belgelerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme ve açıklama, üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” gerekçesiyle tutuklandı. Halkın bilgi alma hakkı için çalışan gazetecileri engelleyenleri KINIYORUM.
FACEBOOK YORUMLAR