Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) son günlerde sahnelenen tiyatro, bir oyun değil, açık bir provokasyondur.
Türban üzerinden başlatılan yapay gündem, hızla laiklik tartışmasına çevrilerek toplumsal ayrışmayı körüklemeye dönüştü. Türkiye'nin 28 Şubat sürecinde yaşadığı acı tecrübeler, şimdi KKTC’ye kopyalanmak isteniyor. Laiklik, inanç ve yaşam tarzı üzerinden yürütülen bu tarz krizler, geçmişte Türkiye’yi içe kapatan, kutuplaştıran ve milli iradeyi hedef alan süreçlerin kapısını aralamıştı. 28 Şubat’ın yarattığı toplumsal travma halen hissediliyor.
Bugün, KKTC’nin de aynı girdaba çekilmek istenmesi asla tesadüf değildir.
Bu, bölgeyi dizayn etmeye çalışan emperyal aklın oyunudur; kimlerin senaryosunu yazdığı da gayet açıktır.
Tüm bu gelişmelere rağmen asıl derin kırılma dış cephede yaşanıyor. Kıbrıs Türkü’nün varoluş mücadelesini hiçe sayan bir hamle geldi: Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne büyükelçilik açtı.
Evet, yanlış duymadınız!
Yıllardır KKTC’yi tanımayan, ‘kardeş’ bildiğimiz Türk devletleri, Avrupa Birliği’nin Orta Asya’ya vaat ettiği 12 milyar avroluk yatırım paketi karşılığında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni 'Kıbrıs Cumhuriyeti' olarak tanıdı. Enerji, maden, çevre ve dijital altyapı projeleri için gelen bu fon, ne yazık ki milli bir davanın üstünü örtmeye yetti.
Bu, sadece diplomatik bir tercih değildir; bu, milli davaya ihanettir.
Bu aynı zamanda Ankara’nın diplomatik yalnızlığının açık bir ilanıdır.
Daha da vahimi, Dışişleri Bakanlığı bu konuda tek kelime etmedi.
Bu anlamsız suskunluk ise “Acaba?..” dedirtiyor!
Ne bir açıklama ne bir kınama…
Devlet ciddiyeti susmakla gösterilmez.
KKTC’nin yalnızlaştırılmasına karşı en gür ses Ankara’dan çıkmalıydı, çıkmadı.
Türk Devletleri Teşkilatı, artık sadece bir vitrin olmamalıdır. Eğer bu teşkilat, Rum Kesimi’ne büyükelçilik açan üye ülkelere karşı sessiz kalacaksa, KKTC’yi tanımaya yanaşmayacaksa; o zaman bu birliktelik “Türk dünyası” değil, “Türkçe konuşan diplomatik seyirciler kulübü”dür.
Gerçek dostluk, kriz anlarında belli olur.
Kimin yanımızda durduğunu, kimin menfaatine döndüğünü şimdi daha net görüyoruz.
Kıbrıs Türkü yıllardır yalnız, yine yalnız.
Ama unutulmasın; bu millet ne 1974’te yalnız kaldı, ne de bugün yalnız bırakılmaya mahkûm edilebilir.
Bizim davamız kıymetlidir.
Bu dava satılık değildir.
Ve Kıbrıs Türkleri kimsenin pazarlık masasında bir taviz kalemi ya da diyet olmayacaktır!
FACEBOOK YORUMLAR